20 Aralık 2012 Perşembe

Hayatta alabileceğimiz tek terfi

behzatın son bölümünde amirimin 80 yaşındaki hali dönüp behzata diyor ki;hayatta alabileceğin tek terfi bu:su bira ve viski!

orda durup düşünmeme bile fırsat vermeden anlıyorum neden bu dizinin aslında dizi olmadığını ve neden sevdiğimi.ben dahil çoğumuzun hayatının nasıl başlayıp nasıl biteceğini,büyük resme bakınca ne kadar sıradan ve silik olduğumuzu bir kez daha bize gösterdiği için teşekkür etmek lazım hepsine.bi de düşünmek lazım bu terfi sırasına göre yaşasam mutlu olur muyum diye.olurum tabi.mutlu ölür müyüm peki.mutlu da ölürüm.ama bi tane de kızım olsun isterim çok fazla ağır kaçmayacaksa isteğim.sevebilirim onu diye düşünüyorum.

4 Aralık 2012 Salı

bi bitmedin haa

"FEDA elde patlamadı. ferdi kaçmadı. samet tuttu. sırt döndüğüm gençler parladı. battı denilen kulüp fena geliyor.böyle olmamalıydı acaba neler yapabilirim"
beşiktaş' ın kulüp olarak başarısı anlaşılan birilerini rahatsız ediyor. öne sürüldü, iddia edildi tarzı habercilikle yapılan takıma zarar verme girişimleri fernandes üzerinden hız kesmeden devam ediyor. beşiktaş üzerine binip kırbacı vuracağın  fıstık değil şişko nuri anla artık. 


21 Kasım 2012 Çarşamba

feyruz


rivayet odur ki lübnan iç savaşı sırasında radyoda feyruz çıkınca silahlar surarmış. sesine en ihtiyaç duyulan günlerde doğum günün kutlu olsun barış meleği.

20 Kasım 2012 Salı

çılgın çocuk iso geçmiş olsun


nazara mı geldin be ooğlum. her maç adını zikrettik " neyse ismail gelir dertler biter"  dedik göze geldin. şu fotoğrafı görene kadar inanmadım sakatlandığına ama sadece yüzün bile sakatlığının ne derece kötü ve yıkıcı olduğunu anlatıyor. sen yeter ki toparlan senin için borala bile katlanırız. sabret ismail gol sevinçlerinde  milletin sırtına atlayacağın günleri hayal et ve gülümse biraz.

Black Books

buraya yolunuz düştüğüne göre bu dizi tam size göre.(bunu alan bunu da aldı.) yani eminde olamadım bak şimdi "herkes ingiliz sitcomu izlemez" diyorlar.ama sitcom dedik diye de bizdeki ve diğer ithal aptal sitcomlarla da karıştırmamak gerek.


ilk 2 bölümüne sabrettikten sonra enfes bir 3. bölümle bağımlısı olacağınız dizi sadece 18 bölümden oluşuyor lütfen bilinçli tüketiniz uyarımızı önceden yapalım ki sonra " vay efendim bu 35lik rakı gibi hemen bitti" demeyin.
olaylar  tükkan sahibi sosyopat,  ayyaş, sigara tiryakisi, üşengeç, pisliğin bayrak sallayanı, iletişim kurmayı sevmeyen, agresif tavırları özellikle saçları ve çıkartmadığı siyah ceketiyle behzat ç.' yi fazlasıyla andıran Bernand Black, eski bi milyoncu,yalnız, alkolik Fran Katzenjammer ve yuttuğu kitapçık sonrası aydınlanmış olarak tekrar hayata dönen eski muhasebeci yeni çırak, histerik, temiz, bir o kadar da saf  Manny Bianco arasında geçiyor.
hayattan fazla bir beklentisi olmayan, mevcut düzene uymayan sistem dışına itilmiş karakterlerin canlandırıldığı dizide 4.50£'luk şarapla vedat milorculuk oynamak, bok içinde yüzen evin temiz olduğunu idda etmek, sarhoş şekilde son ses müzikle dans adı altında tepinme, bernand üşengeçliği(ki adı konulmaz bir üşengeçlik) ile kendimizden bir şeyler görebileceğimiz gibi iznik restaurant , türk lokumu, ince belli çay bardağıyla da türkiye' ye selamı çakıyorlar.

19 Kasım 2012 Pazartesi

Manuel Fernandes vs Deron Williams

                                dostum buna orta demişsin ama bu bildiğin alley-oop pası.


16 Kasım 2012 Cuma

Partizan-Beşiktaş

yürolig grubumuzdaki takımlar belirlendiğinde kafamda yenilebiliriz diye kurduğum tüm maçları kaybetti beşiktaş.barça ve partizan deplasmanlarıydı bu kayıp olarak tahtaya yazdığım mücadeleler.rytas deplasmanında da yalan yok evsahibini daha avantajlı görüyordum ki takımım beni güzelce göt etmesini bildi ve kazandı.fakat bu hafta aynı tatlı göt oluş hissini yaşayamadım.yine de maç içinde rakibi devamlı yakalamaya yaklaştığımız ama sürekli de elimizden kaçırdığımız bir basketbol mücadelesi yaşadık.hal böyleyken iki üç kritik hatayla kaybetmiş olmak ve 16 sayılık ilk maç avantajını kaptırmayıp ikili averajda partizanı altımızda tutmak top 16 iddiamız açısından geceyi karlı bitirmemize neden oldu.
gece herşeye rağmen karlı bitti dedik ama göze batan eksiklerimizi de pollyanna olup görmezlikten gelmek biraz zor oldu bu akşam.hepsinden önce takımda hala voltran oluşmuş değil.voltrandan kastım kemik bir hücum üçlüsü,devamlı güven duyacağınız bir athos porthos aramis silahşör üçlüsünün yaratılamamış olması.avrupada oynadığımız bütün maçlarda ve ligdeki karşılaşmalarda elimizde her maça aynı skor gücünü yansıtacağını bildiğimiz ve şimdiye kadar yansıtan tek bir oyuncuya sahibiz;o da curtis jerrells.d'artagnan'ımız saha kenarında tüm ihtişamıyla takımını bir seviye yukarı çıkarmanın mücadelesini yapıyor ama parkede henüz henüz o silahşörler tam oturamadı.vaziyet böyle olunca bizim maçlarımız da jerrells'a eklediğimiz yancıların performansına endeksli halde seyreder oldu.rytas maçında bu maçta olduğu gibi markota o yancı rolünü üstlendi ama rytas maçı kazanılırken bu maç kaybedildi.nedeni ise oldukça basit.iki kişinin nesi var üç kişinin sesi var.rytas maçında cevher ve dasiçle gelen 4 numara katkısı ve tutkunun falkerla yarattığı oyunlara eklediğimiz savunma performansı maçı almıştı.jerrells-markota ikilisi ise bugun hucumda neredeyse sıfır destekle oynadılar.muratcan ilk yarıda takımı iteleyip oyunda tuttu,ikinci yarı birazcık dasiç o görevi üstlenir gibi oldu dedik o da lulic'le yaşadığı atışmanın ardından hem maçı hem kendini bitirdi.aslında dasiçten önce ben 3.silahşör olabilirim dedidiğini duyar gibi olduğumuz bir christopher vardı ama ona da ilk partizan maçından sonra ne oldu bilen yok.
d'artagnan dertli
güvendiğimiz bu dağlara kar yağınca takımın hücumunu şekillendiren oyuncu sayımız çok kısıtlandı ve pionirden mağlup ayrıldık.ayrıldık ama bi an önce d'artagnan'ın christopher ya da dasiç'e kendi rollerini hatırlatması gerek.hatta serhat çetin'e.kendisi benim geçen seneki başarıda(bir bjk basket yazısı yok ki geçen senenin adı anılmasın) aslan payı verdiğim bir isimdi.ama bu sene ya geçen seneki takım arkadaşlarını özlediğinden ya da hawkinsi aldın dudley'i aldın beni niye almadın diye ergin atamana tavır koyduğundan bi türlü kendine gelemedi.son periyotta kritik bir üçlük soktu şimdi kendine gelecek heralde dedikten sonra bir top kaybı bir faulle kendine gelmek yerine benche geldi.eğer bu takım jerrells'a yancı değil ortak bulacaksa serhat'ın christopher'ın ve dasiç'in bir an önce toparlanmaları şart.peki beşiktaş bu kadar kötü gününde olan oyuncu topluluğuna rağmen nasıl oyunda kaldı? muratcan ve vidmar sağolsun devamlı umut pompaladılar takıma ve bize.muratcan ilk yarı vidmar da 3.çeyrekte kritik eşik olan 5 sayılık farkı kapattığımız dakikaların baş mimarıydılar.

özellikle muratcan ilk yarı topu taşıma yükünü jerrells'tan aldı ve onun skorunun patladığı anlara tanıklık ettik.takımda görünen temel sorun olan 'ver jerrells'a ya o hücumu bitirsin ya da onun penetresiyle beraber kanatlara açılan şutörlerimize boş üçlük pozisyonu yaratılsın' hücum prensibine çeşitlilik kattı ve fark yarattı.tabi ki herşey anlattığım kadar basit değil ama ana hucum felsefemiz kabaca böyle tasvir edilebilir.muratcan da tam burda devreye girdi ve hem vidmarı besledi,hem de dolaylı yoldan jerrells'ı.bu hücum kısırlığını gidermemize yardımcı olan bir diğer isim tutku idi ama ondan bu akşam yararlanamadık.vidmar ise öyle bir 3.çeyrek oynadı ki o şanssız 3.faulü almasa büyük ihtimalle o çeyreği artı dörtlük bir sayı farkıyla kapatacaktık.savunmada boyalı alanı çok güzel doldururken hücumda da set tempomuzu yukarıya çekmeyi başarmıştı.gel gelelim ki her güzelin bir kusuru varken onun da bugun iki kusuru birden hortladı.hem faullerde bir baby shaq sendromu yaşadı hem de en verimli oynadığı zamanlarda 3.faulünü alıp kenara geldi.maçta o kenara geldikten sonra koptu bana kalırsa.falker da erken faulle kenarda oturunca savunmamızın temel iki direği çökmüş oldu.vidmarın boşluğunu dasiç ve markotayla kapatmaya çalışan erman kunter yanlış tercih yaptığını dasiç üzerinden yediğimiz sayılar sonrasında anlamıştır sanırım.dasiç yerine barış hersek hamlesi daha bir direnç katabilirdi diye düşünüyorum ama d'artagnan'ın düşüncesi başka olmuştur kesin diyip susuyorum.
netice itibariyle korkunç faul yüzdemize eşlik eden savunma dengesizliklerimiz maçı aldı gencecik partizana verdi.bize de güzel dersler çıkardığımız(çıkardığımızı umuyorum) bir maç yaşattı.dilerim önümüzdeki mücadelelerde athos ve portos'umuz aramis'ine kavuşur.kavuşacaktır ben inanıyorum.

15 Kasım 2012 Perşembe

atom fiziğine de profesörlüğe de lanet olsun


şimdiye kadar izlediklerimiz golse bu ne ? hayvansın ibra !1!! isveç'in gelene gidene 4'lük tarifesi devam ediyor.neyse ben gideyim bi çay koyayım bari

11 Kasım 2012 Pazar

Arathorn oğlu aragorn

ortadaki kırmızı feda giymiş arkadaş yeni amigomuz,orta dünyadan geldi.

9 Kasım 2012 Cuma

Lietuvos Rytas-Beşiktaş

cska ve fener maçlarını izleyemedim isteğim dışında gelişen ve 40 gün 40 gece süren doğumgünü kutlamalarım yüzünden.o yüzden o maçlardaki yenilgileri uzun uzadıya değerlendiremeyeceğim.yine de biliyorum ki takım benim yokluğum yüzünden o mağlubiyetleri aldı,hem onlar adına hem de kendim için üzgünüm,tekrarlanmaması için elimden geleni yapacağım.maçları izlemediğimi söyledim ama erman kunter'in fener maçından sonra yaptığı 'türk oyuncular pas vermeyi bilmiyor' açıklamasından haberdarım ve yenilgilerin oyun içinde aşırı durağanlaşmadan kaynaklandığını az çok kestirebildim bu geceki maçı izledikten sonra.
paslaşmayı da mı ben öğreteyim genşler
rytas takımı litvanya ekolünün köklü takımlarından,her daim çekinilmesi gereken güçlü bir ekip ama geldikleri ekolün imzası olan oyuncuları barındıran bir takım değiller.litvanya denilince akla gelen fundemantali yüksek ayağı hızlı skor gücü fazla olan uzun oyuncuları yok,yine hep keskin şutörlerin yetiştiği topraklara sahip olmalarına rağmen o tarz bir şutöre de sahip değiller(%29la üçlük attılar,7/24'lik bir isabet oranıyla).ve yine yetiştirdikleri önemli guardlara rağmen ellerindeki en önemli yetenek ve oyun kurucuları sırbistan doğumlu nedovic.hal böyle olunca beşiktaş oyunu isterse alacak istemezse rytas oynayacak ve ona göre şekillenecekti.ilk yarıda da beşiktaş genelde oyunu istememeyi tercih etti.erman kunter'in yakındığı oyuncular hücumda statik kaldılar,jerrels topu getirdi çoğu zamanda getirdiği topu kendisi potaya götürdü.üstüne bir de ribauntlara yardımı elzem olan kısalarımız o görevlerini aksatınca rytas bir ara arka arkaya 3 hücum şansı yakalayacağı ribauntları çeker oldu.hem düşük bütçeli,hem de pota altında uzuuun kuleler yaratan pivotlara ya da yaldır yaldır yardıran oyunun statikliğini aşmanızı sağlayan yıldız guardlara sahip değilseniz yapmamanız gereken tek şeyin savunma direncini azaltmak olduğunu biliyor koç.beşiktaş ilk yarıda genelde koçunun bildiğini ve yapılmasını istediğini değil de inatla istediğinin tam tersini yaparak rakibini oyunun içine çekti.peki nasıl oldu da oyundan kopulmadı?
kopulmadı çünkü serhatla tutku oyuna dahil edildi.bir de muratcan'ın rakamlara yansımayan ama takımı iten enerjisi var tabii.beşiktaş 10 üzerinden 7lik oyuncularla hatta bazı yerlerde 6lık oyuncularla kurulu bir ekip.bir farmar ya da bir mccalebb yok ama topu paylaşırsa(ki koçun paslaşmaktan kastettiği bu,asist fazlası bir ekip yaratmak) puanı 10 üzerinden 8lere 9lara çıkan oyunculara sahip.jerrels gibi,markota gibi,christopher gibi.2 numaraya kayıp bitirici rolüne soyunduğunda jerrels'ın geçirdiği evrime hepimiz tanıklık ettik.christopher da bugun o yüzden verimli olamadı bana kalırsa,topu potaya atan oyuncu olmaktan ziyade devamlı topu potaya götüren ve zorlayan oyuncu pozisyonundaydı.hala rollerin tam oturamadığını ve hala zamana ihtiyacımız olduğunu onun performansından anlayabiliriz.serhat,tutku ve muratcanın oyun içindeki bu durgun zamanları koçun istediği oyuna yaklaştırarak bitirmede kritik rollerde olduklarını da gördük maç boyunca.tutku'lu ve jerrels'ın iki numaraya kaydığı oyun devamlı bir fazla pas yapılan,hızlı ve uzunların etkili olduğu(falker bile tutkunun ikili oyunundan sayı çıkardı daha ne olsun) tarzda oynanırken dümen jerrels'tayken takım daha durağan bir yapıya bürünüyor.keza serhat parkedeyken içeriye penetreleri ve screen çıkışlarından bulduğu sayılarla o dinamizmi sağlamakta başarılı.takımda gördüğüm ve koçun da gördüğünü düşündüğüm en büyük eksiklik olan hücum kabızlığını aşmanın tek yolu da topu döndüren bu oyuncuların daha çok dakika alması ve jerrels'ın iki numarada daha fazla kullanılması olacaktır kanımca.
 
arkaya at kanka




bugunkü galibiyetin gelişi de yukarıda bahsettiklerimizin uygulanmaya başlanmasıyla oldu.tutku'nun falker'ı beslemesi,markotanın doğru zamanda topla buluşturulması,serhat'ın kendi oyununu oynaması ve jerrels'a doğru pozisyon hazırlanmasıyla maçı kopardı beşiktaş.markota ve dasiç ikilisinden 21 sayılık verim alınması(dasiç hakkında yorum yapmıyorum,totem denemesindeyim,yorum yapmayınca iyi oynayacak bugunkü gibi göreceksiniz),jerrels'ın rakip potaya 27 sayı bırakması ve takım asist sayımızın 12 olması maçın kritik rakamlarıydı.ama ben bugun en büyük payı falker'a vermek istiyorum.maç bitimine 3 buçuk dakika kala fark 4 iken markotaya indirdiği top,onun dönüşündeki en kritik savunma ribauntını çekmesi(maç boyu bu konuda ne kadar zorlandık herkes gördü) ve yine maçın bitimine bir buçuk dakika kala jerrels'a yaptığı perdeyle ona boş koridoru açıp rytas'a son darbeyi vurması benim gönlümde maçı kazandıran isim olmasına yetti.sonuç olarakta geride top 16 için yarıştığımız üç rakibimizi de yendiğimiz(iki tanesi deplasman galibiyeti üstelik) ve  koskocaman avantaj yakaladığımız güzel bir basketbol gecesi kaldı.bitirişi de bugunün kahramanı falker'ın jamaika forması altındayken seslendirdiği güzel bir türküyle yapalım;

bir ufak dipnot;bizim maçımızdan sonra yayınlanan cantu-fener maçını izledikten sonra,o takımda atıl olarak kullanılan kaya peker(bütün iticiliğine rağmen) ve barış ermiş'in bizim ekipte olsalar ne kadar büyük fark yaratabileceklerini düşünmeden edemedim.özellikle kaya çok büyük etki yaratırdı.böyle atıl kullanılıp da bizde büyük etki yaratacağını düşündüğüm bir diğer isim de ermal kurtoğlu.onla tutku açık'ın kuracağı bağ bizi iki üç tık yukarıya çekebilirdi.nasip kısmet tabi bu işler..

4 Kasım 2012 Pazar

Dalida


kahire' ye göç etmiş bir italyan ailenin fransız vatandaşı kızları yolanda gigliotti akdenizin sesidir nazarımda. her ruh hali içi şarkıları bulunan dalida sanat hayatında sürekli yükselse de iç dünyasındaki çöküşlere intihar denemeleriyle son vermeye çalışmıştır.hayatındaki erkekleri intiharla kaybeden dalida bir çok  röportajında intihara meylini gizlemez. "nasıl doğacağımı seçemedim ama nasıl öleceğimi seçebilirim." intihar notunda insanlardan anlayış bekleyen ve af dileyen yalnız elmas bir kraliçe.

1978 yılında beşiktaş'ın 75. yılı etkinlikleri kapsamında beşiktaş- fenerbahçe maçı için beşiktaş davetlisi olarak istanbul'da.

oligarkspor vs katar saint germain

futbol romantikleri şikayet etse de çoğunluğun hoşuna gidiyor endüstriyel futbol. ağzımızdan salyalar akarak tv karşısında şampiyonlar ligini izlerken tuttuğumuz takımında öyle mücadele vermesini, golleri atan yıldızların gönül verdiğimiz renklerde olmasını düşleriz. sahadaki oyunu değil kadrodaki yıldızları karşılaştırırız.takımda yıldız kalmayınca ezik hissederiz kendimizi. biz romantikler üzülsek de nostaljiyle avunur, yinede 2. ligdeki şehrin takımının ya da mahallenin amatör takımının maçına gitmez eleştirdiğimiz endüstriyel futbolu tüketiriz.

menajerlik oyunlarında bile o kadar para vermediğimiz oyuncular misli ücretlerle transfer piyasasında el değiştirir olmuş. başkanlar/krallar/zengin çocukları hayallerindeki futbol takımını kurmak için milyon eurolar basarken taraftarı da storelerde lisanslı ürünlere abandırıyor. endüstriyel futbolun tek çıkış noktası aşağıdaki video da bence. teknolojik sistem daha geliştirilerek kulüp sahipleri oluşturacakları uluslararası bir ligde ps tadında takımlarını hem yönetir hem izlerler.
kasabian'lar dan tom  ve darren bent mücadelesi. sistem güzel ama bent'e bozuk kolu vermişler.

2 Kasım 2012 Cuma

Bir Zamanlar Brescia'da

veya bir zamanlar brescia vardı ne oldu ona da olabilir başlık lakin ki öyle değildir. 2000lerin başındaki kadrolarına baktığım zaman "ulan şu adamlar aynı jenerasyon olsalardı" demeden duramıyorum. tabi brescia dediğimiz zaman herkesin aklında tek isim geliyor.il divin codino. brescia'ya ya gollerinden çok bir kimlik, karakter kazandıran uğruna savaş çıkan son futbol ilahlarından brescia'nın herşeyi roberto baggio.
"mavinin yanına beyazı koyduk
yıllardan beridir hep seninle coştuk 
yağmur çamur demeden peşinde koştuk
brescia sen bizim herşeyimizsin "

1991 yılında başlayan mircea lucescu' lu 5 sezon ve 2000 yılına kadar sürekli küme düşüp yüklesen bir takımdan kaptan kral' ın önderliğinde veteran ve genç yeteneklerle harmanlanan brescia 2000-2005 yılları arasında serie A da mücadelesine devam etti.sadece bu beş yıldaki bazı futbolcular bir birine yetişebilseydi arikaa bir brescia izleyebilirdik. kubilay türkyılmaz, ıglı tare,dario hübner, andrea pirlo, pavel srnicek, petruzzi, bonera, stankevicius, federico giunti, matuzalem, guardiola, luca toni, appiah, mauri, anthony seric, bilica(bu adam baggio ve guardiola ile aynı takımda oynamış! ya ben lan neyse bir şey demiyorum) pierre wome, luigi di biagio, matias almeyda, marek hamsik, delvecchio. en büyük istikrar, istikrarsızlık mottosuyla krala selam yola devam.


bizde genç olduk                                         italyan kartalı 

     patlamaya ramak kaldı                                   hirsizsin


 "italya'daki panpalarımla capsli yalanına sokuyumculara gelsin"

31 Ekim 2012 Çarşamba

samsara

yeni müslüm'ün( 2006 sonrası) eski müslüm gibi söylediği şarkı. eğer daha bu şarkıyı dinlemeyen varsa ağzına diz atarım.

güneş hareketlerinden dolayı gün içinde açıp güneş kaybolunca suyun altına geri kaçar nilüfer. ertesi gün yine aynı şansı yakalar. baba da  bundan kelli bir şans daha istiyor galiba.
ayrıca nilüfer eski mısır'da ise yeniden doğuşu ifade edermiş.

26 Ekim 2012 Cuma

Barcelona Regal-Beşiktaş: ''Neden Olmasın?''

basketbolun az çok içinde olan bir insan bu akşamki maçtan alacağımız galibiyetin çok ekstra olacağının bilincide geçmiştir muhtemelen televizyonun başına.ben de izlemeden önce yenilsek bile oyunun içinde kalalım,barça maçı son dakikaya kadar koparamasın diye niyetlenerek izlemeye koyuldum.sonra da 'ya olursa' umudumu canlı tutmasını bekledim takımımın.ismail şenol da aynı duyguları yaşamış olacak ki her barçaya yaklaşımızda neden olmasınlar dilinden düşmedi.ismail şenol'un maç anlatımını da her türlü murat kosova'ya tercih ederim onu da belirteyim.
maça dönersek eğer;dediğim gibi bu maç bizim yürolig maceramızda yenildiğimiz için üzülmemizi gerektiren bir maç değildi hatta maçın tamamına yakınında oyunun içinde kalan takımımız geleceğe yeteri kadar umutla bakmamızı sağladı da denebilir.vidmarla rotasyonlu oynayan falker için maç başlamadan önce bayramın da verdiği gazla bir dua etmiştim,bu gece bu çocukları faul problemine sokma önümüzdeki tüm tbl maçlarında ilk periyotta beşer faulle atılsalar bile ses etmem allaaam dedim ama duamız kabul olmadı.olmayınca da markota destekli içeri gömülerek sergilediğimiz pota altı savunmasıyla,falker merkezli aşırı bol yardımlaşmalı alan savunmamız sekteye uğradı.üstüne rakibimizin kendi yarattığı bu madeni bir sierra leone elmas ocağına dönüştürecek kalibrede oyuncularla donatılmış olması da eklenince maçı kaybetmiş olduk.üstelik juan carlos navarro'dan hiç yara almadan tamamlamışken mücadeleyi(sıfır sayı,bir asist).gerçi beşiktaş'ın bu seneki oyun planında dış oyuncu savunmasından yana pek sıkıntı çekmediğini görebiliriz ki barça deplasmanında barçadan 9 da 1 üçlük isabetiyle sadece üç sayı yemek savunma başarısıdır.bu başarıyı bi nebze navarro'nun ilk beş başlamadığı için bence koç pasqual'e birazcık küskün şekilde oynamasına borçlu olabiliriz ama muratcan'ın etkili savunmasının onun oyuna küsmesini hızlandırdığını da söylemek mümkün.zaten bu sene kolları kolay uzayan,savunmada yardımlaşmayı seven,ribaundları toplamaya yardımcı kısalara sahip olduğumuz için işin canı koca adamların savunmasına göre şekillenecek gibi.bugunde o savunmadaki yaralarımız olayı buraya getirdi,rakibin uzunlarından aldığı verime şöyle bir bakarsak;
ante tomic(4/7 boyalı alan isabeti,11 sayı)
erazem lorbek(3/5 boyalı alan isabeti,6 sayı)
nate jawai(6/8 boyalı alan isabeti,14 sayı)
buna forvetleri pete mickeal'in 11 sayısı(4/7 isabetle boyalı alandan üretti bu sayıları) da eklenince bizim uzunlarımızın oyunda verimli şekilde kalmasının ne kadar önem arz ettiği ortaya çıkmakta sanırım.falker'ın skor üretim beklentisiyle alınmadığı,vidmar'ın da daha çok kendisi için hazırlanan oyunları bitirmeye yönelik bir hücum gücü olduğunu düşündüğümüzde dış oyuncuların üretkenliğine,3 ve 4 numaraların hareketli oyunlarından gelecek sayılara ve üç oyun kurucumuzun yaratacağı elit basketbol aklına ihtiyacımız her maç olduğundan daha da fazlaydı bu maçta.jerrels'ın 18 sayılık performansına en az bir oyuncumuzun benzer bir skor katkısıyla eşlik etmesi gerekiyordu ki bu da gerçekleşmedi.
dasiç hala takımdaki tabata sendromunu üstünden atmış değil.bugun de yine çok şey yapmak isteyip dişe dokunur bişey yapamadı.sorumluluklarının bi an önce netleştirilmesi lazım koç tarafından.dasiç'ten verim alınamayınca da cristhopher'ın jerrells'a ortak çıkması zaruri bir durum olmuştu ama o da bu gece vasat kalınca ve her yakaladık dediğimiz anda yaptığımız top kayıplarıyla birleşen boş hücumlar yüzünden barselonadan elimiz boş döndük ama umutsuz dönmedik.her ne kadar pota altımız belli zamanlarda bir elmas madenine dönüşmüş olsa da takımı bu gece maçta tutan faktör savunmada gösterilen dirençten başkası değildi(hücümdaki verimsizliğimize tekrar tekrar dönmeye gerek yok heralde).anlaşılan o ki beşiktaşımız yürolig seviyesinde izlediğimiz savunma standartlarını iyi kötü tutturmuş ve bunu brose baskets'e de barça'ya da uygulayabilir durumda.brose maçını savunmayla kazanabilirken(o gün ayrıca dış şut yüzdemizde gayet iyiydi) barça deplasmanında salt savunma direnciyle maç almayı beklemek iyimserliğin de ötesinde bir beklenti olurdu.herşeye rağmen istanbuldaki rövanşta taraftarın da kafadan 10-15 sayılık bir skor katkısı olacağını varsayarsak bu sefer daha inançlı bir 'neden olmasın' çıkarabiliyorum içimden.bekliyoruz seni barselona.ha unutmadan;


viggo mortensen

orta dünyada aragorn,modern dünyada beşiktaşın çocuğu.
elf gözlerin bunu da gördü mü legolas.

dağların kızı aze

azarenka' nın yaklaşık üç aylık turnuva serüveni. hastalık nedeniyle çekildiği tokyo ve kazandığı linz'i es geçmiş.

yapma diyorum hobi olarak da yapma dans etme.o kıvırcık panpanla da küs uğursuz sevimsiz. itiraf edeyim arabadaki dans figürlerinden sonra istanbul kısmındaki türkün şok geçirtmedi değil ortak zevklerimiz bu türküyle sınırlı azecim.

24 Ekim 2012 Çarşamba

zalımın gızı AGA

önce lafa bakar laf mı diye sonra adama bakar adam mı diye
 agnieszka radwanska kardeşi asabi şahsiyet urszula ile polonya' nın tenisdeki gururu. winnerlarla monotonlaşan maçların aksine aga 'nın defansif oyunu birçok tenis izleyicisine sıkıcı gelebiliyor. oysa onun maçlarında çeşitli oyun kombinasyonları, uzun süren ralliler , bolca kısa toplar, çömelik vuruşlar görebiliyoruz. maça iyi konsantre olduğunda sayı denilen topları çıkartır, geldi denilen maçları çevirebilir( 27 ekim 2011 zvoraneva maçı). forehandine gelen topları sergenin sol ayağı gibi istediği yere gönderebilirken, ibrahim üzülmez'in sağ ayağı gibi olan backhandine gelen topları ise keserek kısa topa dönüştürebilir. en büyük handikabı şüphesiz ki sıralamadaki çoğu rakibine göre fiziki olarak güçsüzlüğü. onu bu seviyeye getiren özelliği ise oyun zekası ve tekniği.
dün wta sezon sonu turnuvası açılış maçında son şampiyon petra kvitova' yı 6-3/6-2 yenerek rakibinin 25 maçlık salon galibiyet serisine de son verdi.
kortları çığlık ve hönkürüşlerle inleten rakiplerinin aksine bugün tekrar aga' yı gayet cool ve poker face olarak izleyeceğiz.

23 Ekim 2012 Salı

Gençlerbirliği'ndeki kel adam #2


süper ligin kel messi' si. 24 yaşında profesyonel olan bu adamı o yaşa kadar keşfedememek mi yoksa yurtdışında herhangi bir 2.lig takımında oynamadığı için milli takıma çağırmamak mı tuhaf. gençlerin bayrak adamı hurşut meriç. taraftarların sevgisini iflah olmaz dribblingleri, ölümcül şutları, futbola küstüren bacak aralarıyla değil çektirdiği üçlüler, alçak gönüllülüğü ve samimiyetiyle kazandı.
linkte hurşut'un özellikle doğallığı ve eğlenceli yönleri son 14 dakikalık kısımda.

22 Ekim 2012 Pazartesi

sagu #2

kitabın daha ilk sayfalarıydı, her şeyden sıkıldığım gibi okumaktan da sıkılmaya başlamıştım.işsizdim ve yağmur yağıyordu. neden şuan bu kitabı okumaya çalıştığımı düşündüm daha sonra en son ne düşündüğümü  düşünmeye başladım.cebimdeki parayla özgürlüğüm ters orantılıydı.cebimdeki son parayla bir litrelik altıntepe şarabı aldım ve sonsuz özgürlüğe ulaştım. neyi düşündüğümü düşünürken şarabı açtım ve içmeye başladım.mantar eziyeti yoktu, çevirmeli.zaten ucuz şaraba niye mantar koyarlar anlamıyorum.hedef kitleni uğraştırırsan plastik mataralı şaraplara yönelirler. semt pazarında haftanın 6 günü takılan semt şarapçılarının tercihi galonluk şaraplara alışkın değilseniz beyninizdeki fillere afrodizyak etkisi yaptırabilir.eskiden çubuk şarabı vardı.ne çevirmeli ne mantarlı tıpalıydı. cuma geceleri mahallede lisenin arka duvarında ceplerdeki bozuklukları birleştirerek iki şise alırdık.şimdi arasanda bulunmuyor ne çubuk şarabı ne de çulsuzken selam verecek dostları.

Kimseye etmem şikayet

oğluna emekli ikramiyesiyle aldığı arabayı teslim ettikten sonra arabanın ön tamponu göçmüş olarak geri geldiğini gören baba da böyle yıkılır.böyle yıkılır ama oğlana sağlık olsun der,dedikten sonraki o ilk yutkunmanın ağırlığı ise dünyadaki tüm ölçüm aletlerinin hesap edeceği bir büyüklükte değildir.bu akşam tribünde takım yıkıldıktan sonra 'beşiktaşım el ele,hep beraber tribüne' diyen babalarla o babaların oğulları da beşiktaş'larına aynı ağırlıkta yutkunarak 'sağlık olsun' demiştir.sağlık olsun,haftaya girer o top o kaleden napalım,kızılmıyo ki şu haldeki adamlara.


19 Ekim 2012 Cuma

Beşiktaş feels devotion;hem de iliklerine kadar.

 
herşeyden önce yıllardır beşiktaşımın yürolig sahnesindeki silüetini hayal ede ede,devotion tema müziğiyle armamızı yan yana düşüne düşüne,murat kosova'nın,ismail şenol'un,-o zamanlar daha ntvspor bünyesindeydi- kaan kural'ın bizim maçlarımızı anlatacağı gün gelecek mi diye diye vücudumu yukarıdaki videodaki kıvama kendiliğinden getirdim.orada yiğit özşener etkisiyle havaya sokuluyo dinleyiciler ama benim yiğite gerek duymaksızın çalışan hayal gücüm geçen haftaki partizan maçına kadar kurdu da kurdu.artık patlamaya hazır bir bombaydım.sonuç mu;ben de erken boşaldım!
nedenine gelince,yürolig sahnesi dediğimiz sahneye takımımın bu kadar hızlı adapte olabileceğini,takım kimyasının ve rol paylaşımının bu kadar erken oturacağını hiç ama hiç tahmin edemedim.hem de tamamen yerel liglerinin şampiyonlarından oluşan bu grupta mücadele edileceği gerçeğiyle karşı karşıyayken.
grup d anlık puan tablosu
evet iki hafta sonunda yukarıdaki sıralama epey tatmin edici olsa gerek,hatta rüya başlangıç desek abartmış olmayız.önümüzdeki 3 maç sonunda(barça deplasmanı,cska evimizde ve rytas deplasmanı) sıralamamızı korumamız mucize sayılabilir ama partizan gibi ekol bir ekibi (ki bu geceki maçta cska'yı avlıyorlardı,uzatmalarda kaybettiler)içeride ve 3 yıldır yürolig tecrübsine sahip bir brose baskets takımını deplasmanda 15 sayıyla devirmenin de önümüze bazı gerçekleri sunduğunu kabullenmemiz gerekir.
herşeyden önce basketbolda başarıya giden yolun sağlam bir kimya oluşturulmasından geçtiği ve bu kimya denen meretin de öyle kolay kolay kurulamadığı kabak gibi ortadayken sil baştan yaratılan bu ekibin sergilediği performans takdirden daha fazlasını hakediyor.erman kunter basketbol felsefesini her maç biraz daha fazla oturtmakta takımına.
partizan maçında da türk telekom maçında da ve bu geceki maçta da takım için yöneltilen eleştiri hep aynı;size'lı bir beş numara eksikliği,5 numara oynatılan vidmardan alınan verim ve savunmada net bir uzunun olmayışından doğabilecek sertlik oluşturamama durumu.
şöyle söleyeyim erman kunter'in yarattığı bu takım 5 numaraları oyunun merkezine alarak yaratılmış bir sistemde oynamıyor ve koçun da bu konuda eksiklik duyduğunu sanmıyorum.aksine takımı kısaltarak oynadığı bölümlerin(tutku-muratcan-jerrels üçlüsünün birlikte oynadığı zamanlar) net 5 numaralara sahip takımların oyunlarını bozmaya yönelik bir strateji olduğunu düşünüyorum.zaten son üç maçta kısalarımızın takıma yaptığı skor katkısı bunun planlanan bir şey olduğunu daha net göstermekte.
savunmada ise gözlemlediğim bir şey var;markota-vidmar-falker-barış hersek dörtlüsünün en kritik dörtlü olarak sistemi işlettiği.şöyle düşünün,vidmar(avrupada falker yedekliyor,tbl'de barış hersek) bir topaç ve topaçın ağırlık merkezi,dik durup dönmesini sağlayan temel direk.yani potamızın altındaki tek caydırcı sertlik unsuru.peki tek caydırıcı unsura sahip bir takımda nasıl bu savunma sertliği oluştu? onun cevabı da markota önderliğinde kurulan yapıda.markotayı toptan bağımsız olarak partizan maçı ve bugunkü maçta özellikle takip ettim ve topaçın sağa sola yatmadan net bir şekilde dönmesini sağlayan isimlerin başında geldiğini gördüm.topaçını rüzgardan koruyan bir fanus gibi o da vidmarın önünde,faul çizgisinden çizilecek bir yarım dairenin hizasında savunmaya derinlik katarak potasını gayet iyi savunmakta.yardım savunması tabirini abartıp pivotuna 'sana kimse dokunamaz merak etme' savunması yaptığını söyleyebiliriz.
tek damir markota'yla yürüdüğünü söyleyemeyiz tabi ki bu savunma sertliğinin.falker'ın avrupa sahnesinde ortaya koyduğu savunma katkısının nasıl önemli olduğunu bugun de gördük.tamam pozisyon bitirme konusunda sıkıntılı ama her topa el sokması,blokları ve ribaund katkısı savunma adına çok önemli.ayrıca kısalarımızın içeri gömülerek yaptıkları boyalı alan savunması ve yine ribaunda yaptıkları katkı bizim boylu poslu uzun eksiğimizi fazlasıyla gidermeye yetiyor.hatta öyle ki bu geceki maçta tutku bir ribaundı yerden aldı,cristopher,muratcan,serhat da hep atış sonrası topların peşine düşen kısalarımız.muratcanın 7 ribaundla maçı kapatması olayın özeti zaten.
işin savunma yönü böyleyken hücum kısmında konsantrasyon düşüklüğüne bağladığım türk telekom maçı haricinde takım hiç zorluk çekmedi.bunun nasıl sağlandığına gelince,baskette tekrar etmekten sıkılmadığım ve doğruluğuna yüzde yüz inandığım bir önermenin farklı şekilde uygulanması hücumdaki üretkenliğimizin baş mimarıdır bana kalırsa.'her takım oyun kurucusu kadar oynar' inandığım bir önermedir fakat bizim topa yöne veren oyuncularımıza baktığımızda hiç birinin tek başına takımın kalitesini yükseltemeyeceği gözükmekte.hal böyleyken madem elimde elit bir oyun kurucum(bkz;carlos arroyo,bo mccalebb vs vs) yok bende tutku-muratcan ve jerrels üçlüsünden bir elit hucum aklı yaratırım demiş olma ihtimali çok yüksek erman kunter'in.çünkü oynanan oyuna baktığımızda bu üçlü sanki tek bir oyuncuymuş gibi oynuyor ve birinin yapamadığını diğeri gerçekleştirerek takım organizasyonunu çok doğru şekilde işletiyorlar.tutku jerrels'ın eksik olduğu arkadaşlarını oyuna sokma konusunda iyi işler yaparken(ikili oyun kısmı iyi iş'ten çıkıyo,o tutkunun alamet-i farikası) jerrelsta tutkunun zorlandığı sayı bulma işini üstlenmekte.hem de ne üstlenme.muratcana geçmeden jerrels konusunda bir parantez açayım.
 
curtis 'the erman in the pitch' jerrels
herkes jerrels'ı fenerbahçedeki performansı üzerinden değerlendirip beşiktaşla mayasının tutmayacağını düşünüyordu.o önyargıyı kırabilecek ve jerrels'ın yüroligte başarı için elzem olan özelliklerinden(skor yaratma,penetre ve sorumluluk alma) yararlanabilecek bir koça sahip olduğumuz gerçeğini gördükten sonra yavaş yavaş bu görüşler değişmiştir umarım.jerrels'ın parkede erman kunter'in egosuyla oynadığını düşünüyorum.sanki vücut jerrels ama akıl erman kunter'miş gibi bir oyun sergilemekte amerikalı oyun kurucumuz.benzetmeyi netleştirmek açısından şu örnek verilebilir;futbolda 100.yılda gelen lucescu-sergen ilişkisi nasılsa kunter-jerrels ilişkisi de o şekilde gelişiyo bana göre.bugun içeri penetre edip bitirmek yerine ekstra pasla markotaya sayı şansı verdiği bir pozisyon vardı ki bu bile jerrels'ın nasıl erman kunter aklıyla oynadığı göstermeye yeter.
jerrels parantezini de böyle kapattıktan sonra elit basketbol aklımızı oluşturan son parçaya gelelim.muratcan tutku'yu da jerrels'ı da oyunda yükselten isim.hem ikisini besleyen hem ikisinden de beslenen bir pozisyonda.(bkz;partizan ve bugunkü maçta tutkunun asistleriyle attığı üçlükler).savunmayı ve hücumu bir tık yukarı çeken bir enerjiyle oynadığı gözlerden kaçmamalı.
takım o kadar güzel ki yazdıkça yazası geliyor insanın,daha falker'ın nasıl tam bir görev adamı olduğundan,cristopher'ın muratcan gibi hem savunmada hem hücumda verimliliği kat ve kat arttırdığından bahsedemedik.dasiç ne ayak derseniz,hala sabretmemiz gerektiğine inanıyorum.onun devreye girmemesine rağmen iki yürolig maçından galibiyetle ayrılmamız zaten takım kimyamızı ortaya koyuyor,o da devreye girdikten sonra parkedeki alternatifi inanılmaz çoğalan bir ekip olacağımıza inanıyorum.sonuç olarak beşiktaşımız erken boşalma sorununa yol açsa da yürolig tutkusunu iliklerine kadar hissettiğini gösterdi.beşiktaş kanserini yaşamaktansa hep erken boşalmaya razı olduğumu da belirtmem gerek.geriye abdi ipekçi'yi tamamen doldurarak gereken desteği sağlamak kaldı,o da bu galibiyetlerden sonra gelecektir tahminimce.
 
son olarak şunu söylemek isterim,murat kosova maçı stüdyodan anlattığı için bu kadar ruhsuzdu galiba diyerekten iyi niyetimi korumaya çalıştım.ardından yayınlanan maccabi-siena maçını da ismail şenol'un coşkulu anlatımıyla izledim.sonra düşündüm ki ya ismail şenol'un basketbol aşkı kosova'nınkinden fazla ya da kosova kendisine ömer onanlı fast breakler izletemediğimiz için bu kadar üzgün.



17 Ekim 2012 Çarşamba

Esma Redzepova

1943 üsküp doğumlu roman müziğinin kraliçesi. roman ve balkan halk müziği yorumlarıyla efsaneleşen recebinkızı 10000' in  üzerinde konser vermiş. ırkçılık, etnik ve dinsel ayrılığa karşı mücadelesi unıcef tarafından da ödüllendirilmiş.

"müzik fakirlerin tek lüksüdür. şarkı söylerken kötü düşüncelerden uzaklaşırsınız ve dansederken açlığı unutursunuz."

12 Ekim 2012 Cuma

Bi şamar atın lan

bilmiyorum benim gibi hislerle dolu kaç beşiktaşlı vardır ama bugun siyah beyazlı takımımı euroleague seviyesinde mücadele ederken görecek olmak benim için çocukluk hayalimin,hem de ütopik gördüğüm hayalimin gerçekleşmesi demek.ibrahim kutluay'ın pana'lı formasıyla kupayı kaldırdığı yıllarda imrenmeye başlamıştım bu organizasyona.aslında çok da eski bi zaman değil ibonun pana yılları ama biz daha toyuz demek ki.
senee tee 2002 hey gidi hey
herneyse çocuk halimle bile bodiroga'nın ne kadar büyük basketçi olduğunu anımsar,ibonun üçlüklerini net hatırlarım,o gün büyülendiğim bu platformda beşiktaşımın mücadele edebileceğini ise hiç hayal edemezdim.şarapçı ayuso'lu,radko varda'lı,el-amin'li,ıverson'lı,deron williams'lı onca kadro izleyerek ve her sene şampiyonluk ümidi besleyerek bu zamana kadar geldim.sonucunda ise geçen yıl kazanılan tbl şampiyonluğu(şaka maka kazandık dimi lan) ve akabinde gelen euroleague bileti.hem de ilk maç partizanla daha ne olsun.bugunkü maç başladığı anda oturup ağlarım diye düşünüyorum ama hayırlısı tabi.abi bugun milli maç var diyenlereyse diyecek bişeyim yok,benim milli formamdaki renkler siyahla beyaz.

Bırakın su özgür aksın

çocuk yaşta öksüz kalan ve bir fransız olan claude ile,nazi faşizminden kaçan çingene ailesinin yolları fransada kesişir.çingene ailesini yeni evi olarak gören claude,açıkça çingene olmak istemektedir.sen gaco'(çingene olmayan)sun deseler dahi o mutlu olduğu yerden kıpırdamak istemez.aile tekrar göç için yollara dökülür,claude da onların peşinden gider.kendilerini takip eden küçük çingene adayıyla aralarında ise şu diyalog geçer;
claude'a çingene ailesinin verdiği isimle yazacağım diyalogu;çororo! yani 'kimsesiz'.

-dinle çororo,bizimle kalamazsın,seni seviyoruz ama bizden biri değilsin.sorun bu.
-çororo:sizinle kalmak istiyorum.
çororo hala kafileyi takip eder,çingenelerden birisi sorar;
-Neden peşimizi bırakmıyor?
diğeri;
-Çingene olmak istiyor.
ve cevap;
- Çingene mi? Bu bir meslek değil ki!

düşündüm de çingenelik bir meslek olsaymış ve hatta kpss sınavıyla alım yapılsaymış kesinlikle en yüksek puanı alıp gireceğim meslek olurmuş.çok yaşa tony gatlif.

ilgili sahneyi burayı tıklayarak izleyebilirsiniz;
filmle ilgili daha fazla bilgi içinse burayı ziyaret etmeniz yeterli.gerisi gelir zaten..

11 Ekim 2012 Perşembe

bülent başgan

21.sen o kadar futbolcu transfer et hem de şampiyon olarak yükselen takımı dağıt.7 maç 3 puan -12 averaj. bu transferler olurken kimsede çıkıp demiyor ki "aga bu ne". aynı bucaspora 25 oyuncu alıp son sıradayken kaçtığın gibi. bucayı düşürmedin elazığsporu da yılmaz vural düşürdü. resmen malum videodaki kahverengi paltolu abinin 1.çoğul şahıs çekimli fiilini 1.tekil şahısta çekimledin. hafız azaldın bit artık. sivasspor maçlarına gidebilirsin bence 3 yıl önceki sivassporla karşılaştır. iskandinav futbolundan  latin amerika futboluna geçişi görürsün.

10 Ekim 2012 Çarşamba

7 ekim 2012



barcelona 2 - 2 real madrid



milan 0 - 1 inter


o. marsilya 2 - 2 psg



fenerbahçe 3 - 0 beşiktaş 

http://www.youtube.com/watch?v=guNeETI4lMk
porto 2 - 0 sporting lisbon




spartak moskova 0 - 2 cska moskova



omonia 0 - 0 apoel


gecenin en zevkli maçı