31 Ekim 2012 Çarşamba

samsara

yeni müslüm'ün( 2006 sonrası) eski müslüm gibi söylediği şarkı. eğer daha bu şarkıyı dinlemeyen varsa ağzına diz atarım.

güneş hareketlerinden dolayı gün içinde açıp güneş kaybolunca suyun altına geri kaçar nilüfer. ertesi gün yine aynı şansı yakalar. baba da  bundan kelli bir şans daha istiyor galiba.
ayrıca nilüfer eski mısır'da ise yeniden doğuşu ifade edermiş.

26 Ekim 2012 Cuma

Barcelona Regal-Beşiktaş: ''Neden Olmasın?''

basketbolun az çok içinde olan bir insan bu akşamki maçtan alacağımız galibiyetin çok ekstra olacağının bilincide geçmiştir muhtemelen televizyonun başına.ben de izlemeden önce yenilsek bile oyunun içinde kalalım,barça maçı son dakikaya kadar koparamasın diye niyetlenerek izlemeye koyuldum.sonra da 'ya olursa' umudumu canlı tutmasını bekledim takımımın.ismail şenol da aynı duyguları yaşamış olacak ki her barçaya yaklaşımızda neden olmasınlar dilinden düşmedi.ismail şenol'un maç anlatımını da her türlü murat kosova'ya tercih ederim onu da belirteyim.
maça dönersek eğer;dediğim gibi bu maç bizim yürolig maceramızda yenildiğimiz için üzülmemizi gerektiren bir maç değildi hatta maçın tamamına yakınında oyunun içinde kalan takımımız geleceğe yeteri kadar umutla bakmamızı sağladı da denebilir.vidmarla rotasyonlu oynayan falker için maç başlamadan önce bayramın da verdiği gazla bir dua etmiştim,bu gece bu çocukları faul problemine sokma önümüzdeki tüm tbl maçlarında ilk periyotta beşer faulle atılsalar bile ses etmem allaaam dedim ama duamız kabul olmadı.olmayınca da markota destekli içeri gömülerek sergilediğimiz pota altı savunmasıyla,falker merkezli aşırı bol yardımlaşmalı alan savunmamız sekteye uğradı.üstüne rakibimizin kendi yarattığı bu madeni bir sierra leone elmas ocağına dönüştürecek kalibrede oyuncularla donatılmış olması da eklenince maçı kaybetmiş olduk.üstelik juan carlos navarro'dan hiç yara almadan tamamlamışken mücadeleyi(sıfır sayı,bir asist).gerçi beşiktaş'ın bu seneki oyun planında dış oyuncu savunmasından yana pek sıkıntı çekmediğini görebiliriz ki barça deplasmanında barçadan 9 da 1 üçlük isabetiyle sadece üç sayı yemek savunma başarısıdır.bu başarıyı bi nebze navarro'nun ilk beş başlamadığı için bence koç pasqual'e birazcık küskün şekilde oynamasına borçlu olabiliriz ama muratcan'ın etkili savunmasının onun oyuna küsmesini hızlandırdığını da söylemek mümkün.zaten bu sene kolları kolay uzayan,savunmada yardımlaşmayı seven,ribaundları toplamaya yardımcı kısalara sahip olduğumuz için işin canı koca adamların savunmasına göre şekillenecek gibi.bugunde o savunmadaki yaralarımız olayı buraya getirdi,rakibin uzunlarından aldığı verime şöyle bir bakarsak;
ante tomic(4/7 boyalı alan isabeti,11 sayı)
erazem lorbek(3/5 boyalı alan isabeti,6 sayı)
nate jawai(6/8 boyalı alan isabeti,14 sayı)
buna forvetleri pete mickeal'in 11 sayısı(4/7 isabetle boyalı alandan üretti bu sayıları) da eklenince bizim uzunlarımızın oyunda verimli şekilde kalmasının ne kadar önem arz ettiği ortaya çıkmakta sanırım.falker'ın skor üretim beklentisiyle alınmadığı,vidmar'ın da daha çok kendisi için hazırlanan oyunları bitirmeye yönelik bir hücum gücü olduğunu düşündüğümüzde dış oyuncuların üretkenliğine,3 ve 4 numaraların hareketli oyunlarından gelecek sayılara ve üç oyun kurucumuzun yaratacağı elit basketbol aklına ihtiyacımız her maç olduğundan daha da fazlaydı bu maçta.jerrels'ın 18 sayılık performansına en az bir oyuncumuzun benzer bir skor katkısıyla eşlik etmesi gerekiyordu ki bu da gerçekleşmedi.
dasiç hala takımdaki tabata sendromunu üstünden atmış değil.bugun de yine çok şey yapmak isteyip dişe dokunur bişey yapamadı.sorumluluklarının bi an önce netleştirilmesi lazım koç tarafından.dasiç'ten verim alınamayınca da cristhopher'ın jerrells'a ortak çıkması zaruri bir durum olmuştu ama o da bu gece vasat kalınca ve her yakaladık dediğimiz anda yaptığımız top kayıplarıyla birleşen boş hücumlar yüzünden barselonadan elimiz boş döndük ama umutsuz dönmedik.her ne kadar pota altımız belli zamanlarda bir elmas madenine dönüşmüş olsa da takımı bu gece maçta tutan faktör savunmada gösterilen dirençten başkası değildi(hücümdaki verimsizliğimize tekrar tekrar dönmeye gerek yok heralde).anlaşılan o ki beşiktaşımız yürolig seviyesinde izlediğimiz savunma standartlarını iyi kötü tutturmuş ve bunu brose baskets'e de barça'ya da uygulayabilir durumda.brose maçını savunmayla kazanabilirken(o gün ayrıca dış şut yüzdemizde gayet iyiydi) barça deplasmanında salt savunma direnciyle maç almayı beklemek iyimserliğin de ötesinde bir beklenti olurdu.herşeye rağmen istanbuldaki rövanşta taraftarın da kafadan 10-15 sayılık bir skor katkısı olacağını varsayarsak bu sefer daha inançlı bir 'neden olmasın' çıkarabiliyorum içimden.bekliyoruz seni barselona.ha unutmadan;


viggo mortensen

orta dünyada aragorn,modern dünyada beşiktaşın çocuğu.
elf gözlerin bunu da gördü mü legolas.

dağların kızı aze

azarenka' nın yaklaşık üç aylık turnuva serüveni. hastalık nedeniyle çekildiği tokyo ve kazandığı linz'i es geçmiş.

yapma diyorum hobi olarak da yapma dans etme.o kıvırcık panpanla da küs uğursuz sevimsiz. itiraf edeyim arabadaki dans figürlerinden sonra istanbul kısmındaki türkün şok geçirtmedi değil ortak zevklerimiz bu türküyle sınırlı azecim.

24 Ekim 2012 Çarşamba

zalımın gızı AGA

önce lafa bakar laf mı diye sonra adama bakar adam mı diye
 agnieszka radwanska kardeşi asabi şahsiyet urszula ile polonya' nın tenisdeki gururu. winnerlarla monotonlaşan maçların aksine aga 'nın defansif oyunu birçok tenis izleyicisine sıkıcı gelebiliyor. oysa onun maçlarında çeşitli oyun kombinasyonları, uzun süren ralliler , bolca kısa toplar, çömelik vuruşlar görebiliyoruz. maça iyi konsantre olduğunda sayı denilen topları çıkartır, geldi denilen maçları çevirebilir( 27 ekim 2011 zvoraneva maçı). forehandine gelen topları sergenin sol ayağı gibi istediği yere gönderebilirken, ibrahim üzülmez'in sağ ayağı gibi olan backhandine gelen topları ise keserek kısa topa dönüştürebilir. en büyük handikabı şüphesiz ki sıralamadaki çoğu rakibine göre fiziki olarak güçsüzlüğü. onu bu seviyeye getiren özelliği ise oyun zekası ve tekniği.
dün wta sezon sonu turnuvası açılış maçında son şampiyon petra kvitova' yı 6-3/6-2 yenerek rakibinin 25 maçlık salon galibiyet serisine de son verdi.
kortları çığlık ve hönkürüşlerle inleten rakiplerinin aksine bugün tekrar aga' yı gayet cool ve poker face olarak izleyeceğiz.

23 Ekim 2012 Salı

Gençlerbirliği'ndeki kel adam #2


süper ligin kel messi' si. 24 yaşında profesyonel olan bu adamı o yaşa kadar keşfedememek mi yoksa yurtdışında herhangi bir 2.lig takımında oynamadığı için milli takıma çağırmamak mı tuhaf. gençlerin bayrak adamı hurşut meriç. taraftarların sevgisini iflah olmaz dribblingleri, ölümcül şutları, futbola küstüren bacak aralarıyla değil çektirdiği üçlüler, alçak gönüllülüğü ve samimiyetiyle kazandı.
linkte hurşut'un özellikle doğallığı ve eğlenceli yönleri son 14 dakikalık kısımda.

22 Ekim 2012 Pazartesi

sagu #2

kitabın daha ilk sayfalarıydı, her şeyden sıkıldığım gibi okumaktan da sıkılmaya başlamıştım.işsizdim ve yağmur yağıyordu. neden şuan bu kitabı okumaya çalıştığımı düşündüm daha sonra en son ne düşündüğümü  düşünmeye başladım.cebimdeki parayla özgürlüğüm ters orantılıydı.cebimdeki son parayla bir litrelik altıntepe şarabı aldım ve sonsuz özgürlüğe ulaştım. neyi düşündüğümü düşünürken şarabı açtım ve içmeye başladım.mantar eziyeti yoktu, çevirmeli.zaten ucuz şaraba niye mantar koyarlar anlamıyorum.hedef kitleni uğraştırırsan plastik mataralı şaraplara yönelirler. semt pazarında haftanın 6 günü takılan semt şarapçılarının tercihi galonluk şaraplara alışkın değilseniz beyninizdeki fillere afrodizyak etkisi yaptırabilir.eskiden çubuk şarabı vardı.ne çevirmeli ne mantarlı tıpalıydı. cuma geceleri mahallede lisenin arka duvarında ceplerdeki bozuklukları birleştirerek iki şise alırdık.şimdi arasanda bulunmuyor ne çubuk şarabı ne de çulsuzken selam verecek dostları.

Kimseye etmem şikayet

oğluna emekli ikramiyesiyle aldığı arabayı teslim ettikten sonra arabanın ön tamponu göçmüş olarak geri geldiğini gören baba da böyle yıkılır.böyle yıkılır ama oğlana sağlık olsun der,dedikten sonraki o ilk yutkunmanın ağırlığı ise dünyadaki tüm ölçüm aletlerinin hesap edeceği bir büyüklükte değildir.bu akşam tribünde takım yıkıldıktan sonra 'beşiktaşım el ele,hep beraber tribüne' diyen babalarla o babaların oğulları da beşiktaş'larına aynı ağırlıkta yutkunarak 'sağlık olsun' demiştir.sağlık olsun,haftaya girer o top o kaleden napalım,kızılmıyo ki şu haldeki adamlara.


19 Ekim 2012 Cuma

Beşiktaş feels devotion;hem de iliklerine kadar.

 
herşeyden önce yıllardır beşiktaşımın yürolig sahnesindeki silüetini hayal ede ede,devotion tema müziğiyle armamızı yan yana düşüne düşüne,murat kosova'nın,ismail şenol'un,-o zamanlar daha ntvspor bünyesindeydi- kaan kural'ın bizim maçlarımızı anlatacağı gün gelecek mi diye diye vücudumu yukarıdaki videodaki kıvama kendiliğinden getirdim.orada yiğit özşener etkisiyle havaya sokuluyo dinleyiciler ama benim yiğite gerek duymaksızın çalışan hayal gücüm geçen haftaki partizan maçına kadar kurdu da kurdu.artık patlamaya hazır bir bombaydım.sonuç mu;ben de erken boşaldım!
nedenine gelince,yürolig sahnesi dediğimiz sahneye takımımın bu kadar hızlı adapte olabileceğini,takım kimyasının ve rol paylaşımının bu kadar erken oturacağını hiç ama hiç tahmin edemedim.hem de tamamen yerel liglerinin şampiyonlarından oluşan bu grupta mücadele edileceği gerçeğiyle karşı karşıyayken.
grup d anlık puan tablosu
evet iki hafta sonunda yukarıdaki sıralama epey tatmin edici olsa gerek,hatta rüya başlangıç desek abartmış olmayız.önümüzdeki 3 maç sonunda(barça deplasmanı,cska evimizde ve rytas deplasmanı) sıralamamızı korumamız mucize sayılabilir ama partizan gibi ekol bir ekibi (ki bu geceki maçta cska'yı avlıyorlardı,uzatmalarda kaybettiler)içeride ve 3 yıldır yürolig tecrübsine sahip bir brose baskets takımını deplasmanda 15 sayıyla devirmenin de önümüze bazı gerçekleri sunduğunu kabullenmemiz gerekir.
herşeyden önce basketbolda başarıya giden yolun sağlam bir kimya oluşturulmasından geçtiği ve bu kimya denen meretin de öyle kolay kolay kurulamadığı kabak gibi ortadayken sil baştan yaratılan bu ekibin sergilediği performans takdirden daha fazlasını hakediyor.erman kunter basketbol felsefesini her maç biraz daha fazla oturtmakta takımına.
partizan maçında da türk telekom maçında da ve bu geceki maçta da takım için yöneltilen eleştiri hep aynı;size'lı bir beş numara eksikliği,5 numara oynatılan vidmardan alınan verim ve savunmada net bir uzunun olmayışından doğabilecek sertlik oluşturamama durumu.
şöyle söleyeyim erman kunter'in yarattığı bu takım 5 numaraları oyunun merkezine alarak yaratılmış bir sistemde oynamıyor ve koçun da bu konuda eksiklik duyduğunu sanmıyorum.aksine takımı kısaltarak oynadığı bölümlerin(tutku-muratcan-jerrels üçlüsünün birlikte oynadığı zamanlar) net 5 numaralara sahip takımların oyunlarını bozmaya yönelik bir strateji olduğunu düşünüyorum.zaten son üç maçta kısalarımızın takıma yaptığı skor katkısı bunun planlanan bir şey olduğunu daha net göstermekte.
savunmada ise gözlemlediğim bir şey var;markota-vidmar-falker-barış hersek dörtlüsünün en kritik dörtlü olarak sistemi işlettiği.şöyle düşünün,vidmar(avrupada falker yedekliyor,tbl'de barış hersek) bir topaç ve topaçın ağırlık merkezi,dik durup dönmesini sağlayan temel direk.yani potamızın altındaki tek caydırcı sertlik unsuru.peki tek caydırıcı unsura sahip bir takımda nasıl bu savunma sertliği oluştu? onun cevabı da markota önderliğinde kurulan yapıda.markotayı toptan bağımsız olarak partizan maçı ve bugunkü maçta özellikle takip ettim ve topaçın sağa sola yatmadan net bir şekilde dönmesini sağlayan isimlerin başında geldiğini gördüm.topaçını rüzgardan koruyan bir fanus gibi o da vidmarın önünde,faul çizgisinden çizilecek bir yarım dairenin hizasında savunmaya derinlik katarak potasını gayet iyi savunmakta.yardım savunması tabirini abartıp pivotuna 'sana kimse dokunamaz merak etme' savunması yaptığını söyleyebiliriz.
tek damir markota'yla yürüdüğünü söyleyemeyiz tabi ki bu savunma sertliğinin.falker'ın avrupa sahnesinde ortaya koyduğu savunma katkısının nasıl önemli olduğunu bugun de gördük.tamam pozisyon bitirme konusunda sıkıntılı ama her topa el sokması,blokları ve ribaund katkısı savunma adına çok önemli.ayrıca kısalarımızın içeri gömülerek yaptıkları boyalı alan savunması ve yine ribaunda yaptıkları katkı bizim boylu poslu uzun eksiğimizi fazlasıyla gidermeye yetiyor.hatta öyle ki bu geceki maçta tutku bir ribaundı yerden aldı,cristopher,muratcan,serhat da hep atış sonrası topların peşine düşen kısalarımız.muratcanın 7 ribaundla maçı kapatması olayın özeti zaten.
işin savunma yönü böyleyken hücum kısmında konsantrasyon düşüklüğüne bağladığım türk telekom maçı haricinde takım hiç zorluk çekmedi.bunun nasıl sağlandığına gelince,baskette tekrar etmekten sıkılmadığım ve doğruluğuna yüzde yüz inandığım bir önermenin farklı şekilde uygulanması hücumdaki üretkenliğimizin baş mimarıdır bana kalırsa.'her takım oyun kurucusu kadar oynar' inandığım bir önermedir fakat bizim topa yöne veren oyuncularımıza baktığımızda hiç birinin tek başına takımın kalitesini yükseltemeyeceği gözükmekte.hal böyleyken madem elimde elit bir oyun kurucum(bkz;carlos arroyo,bo mccalebb vs vs) yok bende tutku-muratcan ve jerrels üçlüsünden bir elit hucum aklı yaratırım demiş olma ihtimali çok yüksek erman kunter'in.çünkü oynanan oyuna baktığımızda bu üçlü sanki tek bir oyuncuymuş gibi oynuyor ve birinin yapamadığını diğeri gerçekleştirerek takım organizasyonunu çok doğru şekilde işletiyorlar.tutku jerrels'ın eksik olduğu arkadaşlarını oyuna sokma konusunda iyi işler yaparken(ikili oyun kısmı iyi iş'ten çıkıyo,o tutkunun alamet-i farikası) jerrelsta tutkunun zorlandığı sayı bulma işini üstlenmekte.hem de ne üstlenme.muratcana geçmeden jerrels konusunda bir parantez açayım.
 
curtis 'the erman in the pitch' jerrels
herkes jerrels'ı fenerbahçedeki performansı üzerinden değerlendirip beşiktaşla mayasının tutmayacağını düşünüyordu.o önyargıyı kırabilecek ve jerrels'ın yüroligte başarı için elzem olan özelliklerinden(skor yaratma,penetre ve sorumluluk alma) yararlanabilecek bir koça sahip olduğumuz gerçeğini gördükten sonra yavaş yavaş bu görüşler değişmiştir umarım.jerrels'ın parkede erman kunter'in egosuyla oynadığını düşünüyorum.sanki vücut jerrels ama akıl erman kunter'miş gibi bir oyun sergilemekte amerikalı oyun kurucumuz.benzetmeyi netleştirmek açısından şu örnek verilebilir;futbolda 100.yılda gelen lucescu-sergen ilişkisi nasılsa kunter-jerrels ilişkisi de o şekilde gelişiyo bana göre.bugun içeri penetre edip bitirmek yerine ekstra pasla markotaya sayı şansı verdiği bir pozisyon vardı ki bu bile jerrels'ın nasıl erman kunter aklıyla oynadığı göstermeye yeter.
jerrels parantezini de böyle kapattıktan sonra elit basketbol aklımızı oluşturan son parçaya gelelim.muratcan tutku'yu da jerrels'ı da oyunda yükselten isim.hem ikisini besleyen hem ikisinden de beslenen bir pozisyonda.(bkz;partizan ve bugunkü maçta tutkunun asistleriyle attığı üçlükler).savunmayı ve hücumu bir tık yukarı çeken bir enerjiyle oynadığı gözlerden kaçmamalı.
takım o kadar güzel ki yazdıkça yazası geliyor insanın,daha falker'ın nasıl tam bir görev adamı olduğundan,cristopher'ın muratcan gibi hem savunmada hem hücumda verimliliği kat ve kat arttırdığından bahsedemedik.dasiç ne ayak derseniz,hala sabretmemiz gerektiğine inanıyorum.onun devreye girmemesine rağmen iki yürolig maçından galibiyetle ayrılmamız zaten takım kimyamızı ortaya koyuyor,o da devreye girdikten sonra parkedeki alternatifi inanılmaz çoğalan bir ekip olacağımıza inanıyorum.sonuç olarak beşiktaşımız erken boşalma sorununa yol açsa da yürolig tutkusunu iliklerine kadar hissettiğini gösterdi.beşiktaş kanserini yaşamaktansa hep erken boşalmaya razı olduğumu da belirtmem gerek.geriye abdi ipekçi'yi tamamen doldurarak gereken desteği sağlamak kaldı,o da bu galibiyetlerden sonra gelecektir tahminimce.
 
son olarak şunu söylemek isterim,murat kosova maçı stüdyodan anlattığı için bu kadar ruhsuzdu galiba diyerekten iyi niyetimi korumaya çalıştım.ardından yayınlanan maccabi-siena maçını da ismail şenol'un coşkulu anlatımıyla izledim.sonra düşündüm ki ya ismail şenol'un basketbol aşkı kosova'nınkinden fazla ya da kosova kendisine ömer onanlı fast breakler izletemediğimiz için bu kadar üzgün.



17 Ekim 2012 Çarşamba

Esma Redzepova

1943 üsküp doğumlu roman müziğinin kraliçesi. roman ve balkan halk müziği yorumlarıyla efsaneleşen recebinkızı 10000' in  üzerinde konser vermiş. ırkçılık, etnik ve dinsel ayrılığa karşı mücadelesi unıcef tarafından da ödüllendirilmiş.

"müzik fakirlerin tek lüksüdür. şarkı söylerken kötü düşüncelerden uzaklaşırsınız ve dansederken açlığı unutursunuz."

12 Ekim 2012 Cuma

Bi şamar atın lan

bilmiyorum benim gibi hislerle dolu kaç beşiktaşlı vardır ama bugun siyah beyazlı takımımı euroleague seviyesinde mücadele ederken görecek olmak benim için çocukluk hayalimin,hem de ütopik gördüğüm hayalimin gerçekleşmesi demek.ibrahim kutluay'ın pana'lı formasıyla kupayı kaldırdığı yıllarda imrenmeye başlamıştım bu organizasyona.aslında çok da eski bi zaman değil ibonun pana yılları ama biz daha toyuz demek ki.
senee tee 2002 hey gidi hey
herneyse çocuk halimle bile bodiroga'nın ne kadar büyük basketçi olduğunu anımsar,ibonun üçlüklerini net hatırlarım,o gün büyülendiğim bu platformda beşiktaşımın mücadele edebileceğini ise hiç hayal edemezdim.şarapçı ayuso'lu,radko varda'lı,el-amin'li,ıverson'lı,deron williams'lı onca kadro izleyerek ve her sene şampiyonluk ümidi besleyerek bu zamana kadar geldim.sonucunda ise geçen yıl kazanılan tbl şampiyonluğu(şaka maka kazandık dimi lan) ve akabinde gelen euroleague bileti.hem de ilk maç partizanla daha ne olsun.bugunkü maç başladığı anda oturup ağlarım diye düşünüyorum ama hayırlısı tabi.abi bugun milli maç var diyenlereyse diyecek bişeyim yok,benim milli formamdaki renkler siyahla beyaz.

Bırakın su özgür aksın

çocuk yaşta öksüz kalan ve bir fransız olan claude ile,nazi faşizminden kaçan çingene ailesinin yolları fransada kesişir.çingene ailesini yeni evi olarak gören claude,açıkça çingene olmak istemektedir.sen gaco'(çingene olmayan)sun deseler dahi o mutlu olduğu yerden kıpırdamak istemez.aile tekrar göç için yollara dökülür,claude da onların peşinden gider.kendilerini takip eden küçük çingene adayıyla aralarında ise şu diyalog geçer;
claude'a çingene ailesinin verdiği isimle yazacağım diyalogu;çororo! yani 'kimsesiz'.

-dinle çororo,bizimle kalamazsın,seni seviyoruz ama bizden biri değilsin.sorun bu.
-çororo:sizinle kalmak istiyorum.
çororo hala kafileyi takip eder,çingenelerden birisi sorar;
-Neden peşimizi bırakmıyor?
diğeri;
-Çingene olmak istiyor.
ve cevap;
- Çingene mi? Bu bir meslek değil ki!

düşündüm de çingenelik bir meslek olsaymış ve hatta kpss sınavıyla alım yapılsaymış kesinlikle en yüksek puanı alıp gireceğim meslek olurmuş.çok yaşa tony gatlif.

ilgili sahneyi burayı tıklayarak izleyebilirsiniz;
filmle ilgili daha fazla bilgi içinse burayı ziyaret etmeniz yeterli.gerisi gelir zaten..

11 Ekim 2012 Perşembe

bülent başgan

21.sen o kadar futbolcu transfer et hem de şampiyon olarak yükselen takımı dağıt.7 maç 3 puan -12 averaj. bu transferler olurken kimsede çıkıp demiyor ki "aga bu ne". aynı bucaspora 25 oyuncu alıp son sıradayken kaçtığın gibi. bucayı düşürmedin elazığsporu da yılmaz vural düşürdü. resmen malum videodaki kahverengi paltolu abinin 1.çoğul şahıs çekimli fiilini 1.tekil şahısta çekimledin. hafız azaldın bit artık. sivasspor maçlarına gidebilirsin bence 3 yıl önceki sivassporla karşılaştır. iskandinav futbolundan  latin amerika futboluna geçişi görürsün.

10 Ekim 2012 Çarşamba

7 ekim 2012



barcelona 2 - 2 real madrid



milan 0 - 1 inter


o. marsilya 2 - 2 psg



fenerbahçe 3 - 0 beşiktaş 

http://www.youtube.com/watch?v=guNeETI4lMk
porto 2 - 0 sporting lisbon




spartak moskova 0 - 2 cska moskova



omonia 0 - 0 apoel


gecenin en zevkli maçı

6 Ekim 2012 Cumartesi

kurabiye canavarı

ilk dinleyişte elde mendil halay başı olası geliyor içinden insanın.ancak şarkıya kapıldıkça hüzünlenesi geliyor insanın.çingene müzikleri melodisiyle ne kadar içimizi kıpır kıpır yapıp coşturuyorsa da zor şartlar altında geçimlerini sağlamaları şarkılarına yansıyor ciganoların. orjinali rus çingene müziği olan dorogoy dlinnoyu dünya' da mary hopkin ile 1968'de those were the days olarak hit oluyor.bu tarihten itibaren farklı sanatçılar fransızca, italyanca gibi farklı dillerde cover yapmışlardır.bizde ayferi yalan dünya  , ajdacım ve kardeşi semiramis pekkan (bence en iyisi)  bu ne biçim hayat olarak söylemişlerdir.
 fin-rus ortak yapımı those were the days

ama bizim olayımız farklı be güzelim! bu kadar örnek verdik bu melodi sana hiç mi bir şey hatırlatmadı...

4 Ekim 2012 Perşembe

pikniğe gidelim mi?

temizlik imandan gelir elleri yıkamak önemli... pikniğe çıkmak şart mı yağmur da yağıyor.belki sınırlarımızın dışında pikniğe çıkabiliriz oralar hem sıcak. ama bizim piknik dönüşümüz filmdeki gibi tekrar dirilmeli olmaz.celal o kapıyı açtığında gerçekten ölürüz..

beyaz leblebi rakı neşet baba adamı fena çarpar.

3 Ekim 2012 Çarşamba

Maria Farantouri

öğrenilen sırla beraber bütün yükü omuzlarda hissetmek

1974 yazı akdeniz. zayıflayan halk desteğine ve güçlenen muhalefete karşı albaylar cuntası azalarak bitmek yerine kanlı enosis planıyla kendi çöküşünü gerçekleştirdiği gibi Kıbrıs'ın da ikiye bölünmesine neden oldu. 74 sonbaharına girerken vücutlardaki işkence izleri kapansa da devrim coşkusu şarkılarda yükseliyordu.
fuat saka ,taner akyol ve zülfü livaneli ile çalışmalarıyla yunan ses tanrıçası buraların sesi oldu.

2 Ekim 2012 Salı

4 oldu:Cumhurbaşkanlığı kupası da bizim

2012 bitmiyor,bitmedikçe kupalara da kupalar ekleniyor.herkesin dilinde çocuklarıma şunu şunu anlatacağım,onlara şunu şunu miras bırakacağım lakırdısı var,kendi şahsım adına da çocuklarıma 2012 yılının beşiktaş basketbol takımını destanlaştırıp anlatacağım.ya da kasmasam mı,zaten destanlaşmadı mı bu başarılar?
maça dönersek..
öncelikle erman kunter'in takımın başına geçmesi en olumlu adım oldu feda sezonunda,maddi manevi daralmanın yaşandığı bu yılda yeni yapıya en uygun isim kesinlikle erman kunterden başkası değildi ve pazar günü bunu çok net anladık.yine ligdeki en iyi koça sahip olduğumuzu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim.neden mi?
bir takım düşünün ki ermal kurtoğlu(ki bjk'ye almak ister misiniz diye sorsalar erman hoca havada kapar eminim)'na rotasyonda yer bulamayacak kadar geniş bir kadroya,daha doğrusu geniş bir uzun rotasyonuna sahip,diğer tarafta temiz bir 5 numarası olmayan,hadi vidmar'a haksızlık olmasın,bir tek vidmara sahip olan bir takım.
tamam iki takımda hazır değil henüz ama kağıt üstünde bariz avantajı olan taraf anadolu efesti fakat 2012 yılında görmeye alışık olduğumuz gibi parkede daha fazla mücadele eden yine kazanan taraf oldu.salt mücadele gücüyle açıklanamayacak bu galibiyetin arkasında yatan etkense erman hocanın efes uzunlarına karşı geliştirdiği savunma taktiği oldu.yeri geldiğinde uzuna inen topun akabinde uzunun etrafına aniden getirilen ikili üçlü sıkıştırmalarla,yeri geldiğinde ergin hocanın da final serisinde kullandığı adam adamalarda hızlı oyuncu değiştirmelerle,yeri geldiğinde de 3 saniyeye gömülü alan savunmasıyla rakibini devamlı şaşırttı erman hoca.ligin en iyi koçuna sahibiz argümanın arkasında da bu yatıyor aslında çünkü oktay mahmudi yine çare üretmekte zorlandı erman hocanın hamleleri karşısında.gerçi son saniye vujacic'in topu çemberi dövmeyip içeri girse şimdi herkes 3 kupalı takımı dağıttınız halimiz bu oldu allahınızdan bulun diyebilirdi ama henüz oturmamış bir takıma,hem de en zayıf olduğu alana en güçlü olduğu silahlarıyla saldıran bir ekibe karşı kazanılmış bir maç ve kazanılmış bir kupa hediye ettiği için başta erman hoca ve oyuncularımıza teşekkür etmemiz gerekir diye düşünüyorum.bu sezon umutlu olmamamız için hiç bir neden yok,2013 korksun hatta bizden!
kısa kısa oyuncu performanslarına geçersek;

Curtis Jerrels: arroyo'yu hepimizin gözleri aradı yalan yok.jerrels'ta arroyo'nun çıkış yaptığı yıllardaki savruk görüntüsünü andırıyor.ani çıkışlar,olmaz denilip oldurduğu basketler ve ani düşüşler,bunu da yapmaz dediğimiz hatalar.yine de tutkuyla beraber oynaması onu daha verimli kılacaktır ve katkısının götürdüklerinden fazla olacağı aşikar.
Patrick Christoper: pazar gününün en başarılı ismiydi.madem arroyo'dan başlayıp eskileri andık,christoper bu sene hawkins'in özlemini net bir şekilde dindirir.her alanda çok verimli.
Serhat Çetin:hidayetli-howardlı-rashard lewisli-jameer nelsonlı final oynayan orlandoda yer alsa rashard lewis olurdu.kariyerinin zirvesini yaşayan serhatın keyfini çıkarmak lazım.
Cevher Özer:eski kaptan gitti geldi o da kupayla tanıştı,ne yalan söyleyeyim siyah beyaz kendisine en iyi yakışan kombinasyon.savunmada etkindi.
Gasper Vidmar:sen varsan herşey tamam,sen yoksan herşey eksik.
Muratcan Güler:kardeşinden etkiliydi,hem kupayı hem de kardeşiyle olan düellosunu kazandı.
Tutku Açık:ismet badem'in maç sırasında ettiği güzel laflardan birisiydi sanırım tutku için söyledikleri;''ben sahaya girsem benimle bile ikili oyun oynayacak neredeyse tutku''.ikili oyunları oynama,uzunları oyun içinde tutma konusunda avrupada dahi en iyi guardlardan birisi olduğuna inanıyorum tutku'nun,tek eksiğinin şutunun yeteri kadar iyi olmaması diye düşünürken dün bütün cezaları kesti.yazın yine ismet badem'in dediği gibi bol bol şut çalışmış anlaşılan.bu sene çok kilit bir rol üstlenecek takımda ve milli formaya göz kırpacağını tahmin ediyorum.
Damir Markota:pazar günü herkesin eleştiri odağı olan kişiydi.erman hoca bi ara söz dinletmekte zorlansa da takıma yeni geldiği unutulmamalı.ayrıca hücumda ne kadar sırıtsa da savunmada mücadeleden hiç kaçmadı.bekleyelim derim.
Vladimir Dasiç:seneye ergin ataman ilk bu adama sulanacak aha şuraya yazıyorum.erman hoca'nın  avrupa basketbolu piyasasında parlatacağı büyük bir yetenek olacak bu sezon.
Barış Hersek:vidmar'ın yalnızları oynamamasını sağladı ve onun yokluğunda oyunda tutunmamızdaki baş etkenlerden biriydi.takımdaki rolü arttı ve bunun üstesinden çok iyi bir şekilde geldi.

Ne oldum demeyeceksin

before;





after;


diyeceğim odur ki,gel sen bizim oğlumuz ol alex,ferdi kardeşinle güzel güzel oynarsınız.ferdi demişken bugunkü maç ne güzeldi öyle.yenildiğimiz maç nasıl güzel olur lan gavat dediğinizi duyar gibiyim.demiyosunuzdur ama olsun.neden mi güzel maç oldu,güzel maç oldu çünkü beşiktaş hiç birimizi şaşırtmadı.açık ve dürüst olun,hanginiz tüm rakiplerin kaybettiği bu haftada beşiktaşın kazanmasını bekliyordunuz?
ayrıca gerçekten güzel olan bir şey vardı sahada,o da necip'ti.kendisinin iki haftadır sürdürdüğü lampardvari performansını totomuzu kaşıyarak izlemeye devam ediyoruz efenim,allah nazarlardan koruya seni genç oğlan.



1 Ekim 2012 Pazartesi

All in one:Ceyl'an Ertem



''o öldüğünde ailemden biri öldü''.
bu cümleyi neşet ertaş'ın vefatı üzerine sarfetmiş ceylan ertem.o 19 yaşında sakaryadan kopup istanbula yelken açan,yıldız teknik üniversitesi müzikoloji bölümünü sıkıldığı için bırakan bir isim.babası arabesk seven bir kişi,ceylana 'cano' diye hitap eder,annesi ise sezen aksu hayranı.küçükken düğünlerde babasının zoruyla mikrofon eline tutuşturulsa da oraya çıkıp çok sevdiği sezen aksu'sundan şarkılar söylecek olması daha o yaşlarda alıştırır sahneye bünyesini.hrant dink sever ve sahiplenir,ferhat şensoy'un ütopyalarına bayılır,aysel gürel olmak isteyerek büyür,türkan şoray makyajından sezen aksuyu çıkarır aynı anda da yıldız tilbeye selam verir.şiir gibi şarkılara sahiptir,şiirin zaten en içindedir,turgut uyar,edip cansever,nazım hikmet..hepsinden beslenir ruhu ve hepsiyle doludur şarkıları.
 
sezen mi,türkan sultan mı?
benim içinse kendisi bir kış sürprizinden daha fazla şey ifade edecekti ve ben bunları yaşayarak görecektim.geçen sene ocak aylarında youtube üzerinde dolaşırken tanışmıştık.şu şarkıyla da serüvenimiz başladı,gerçi bu şarkı benim özel hayatımda da mutluluklara zıplamama vesile olacak bir ilişkiye başlama nedeni olsa da ve bu yüzden baştan kaynaşıp gönlümü fethetme durumu yaratsa da oralara girmeyeceğim.özel hayata saygı dimi :)
 
 detone olsam dahi canlı performans sergilerken bu sallanmaları(hemen üstteki videoyu izlerseniz göreceksiniz),gel-gitleri yaşamam gerekiyor,kendimi böyle akort ediyorum diyor ceyl'an.detone olup olmadığını bilemem ama şarkısını söylerkenki duygusunu ben izlerken hissedebiliyorum ve bu çok güzel bi olay.tıpkı şurada bergen'in acısını hepimizin acısına dönüştürdüğü videosundaki gibi;

 

en büyük ütopyası barış olan bir güzel insan kendisi ve şu cümleyle cevaplıyor ütopyan nedir sorusunu;''Güzellik yarışmalarındaki geri zekâlı kadınlar gibi cevap vermek istemem; ama barış! Ben toplumdan çok bireye inanırım. Bireyler başarırsa toplum da orada olur. Çok korkunç aşamalara geldik. Benim ütopyam da bir gün bunların bitecek olması''.
barışın bireylerin başarısıyla geleceğine inanan bir ruha sahip olsa da ben onun kadar ümitli değilim ve savaşların,kanın üstümüzde tepinenlerin besini olduğuna inanıyorum.savaş olmasa ölecek hastalığına tutulmuş gibi neredeyse hepsi.bütün bunlara rağmen insan olmaya ve insan kalmaya olan inancımı da yitirmek istemiyorum,sağolsun ceyl'an da yardımcı çok yardımcı oluyor hevesimin kırılmamasına;
 
                                 

 ve insanlık onuruyla yaşayanlar için ortaya koyduğu duruşla da umudumuzu taze tutan bir sıcak yüz kendisi;

                                 
                                  
 
sonuçta herşeyden birazcık bulabileceğiniz birisi ceylan ertem,aradığınız her duygunun karşılığını hissettirebilecek bir duygu yoğunluğuna sahip ve sadece yorum gücü,müziği,şarkılarıyla değil hayata bakışıyla da kendi en güzellerim arasına aldığım bir sanatçı.kendi ağzından çıktığı gibi hiç bir türe ait olmayan bir müzisyen ve fikir insanı,aynı zamanda da fikrimin ince gülü!

                                       
 


                       ekolay.net röportajı