30 Ağustos 2012 Perşembe

Ederlezi avela*

pazar günkü maçın analizini yapmak isterdim ama gs'lilerin işi çocuk oyununa çevirdiklerini gördükçe içimde ne heves kaldı ne bişey.ayrıca ne analizi yapayım arkadaş,kendimi de rıdvan dilmen sandım iki dakikada ama gel gelelim ki bir alex olmadığımı herkes bilir.rıdvan dilmenin adının anıldığı her yerde alex'in adını anma klişesini de yaptıktan sonra devam edebiliriz,sakinim artık.samet hoca'ya da takıma da sezon başında herkesten daha çok inanmak ve güvenmek istemiştim,beni inandırmalarını beklemiyordum küçük bi umut verseler yeterdi ve o umudu pazar günü iliklerime kadar aşıladılar,dolayısıyla bu sezonu izlemek inanılmaz keyifli olacak onu anladım.veli'yi,olcay'ı,holosko'yu ve sağ çaprazdan golünü gördükten sonra umutlu olmamak elde değil zaten.dikkat ettiyseniz yendik yenildik,kazanırdık kazanamazdık muhabbetlerine hiç girmedim,hocanın oyun planını eleştiren olacaktır(ki bana göre olması gereken kadroyla çıkmıştır) ama kimse sahadaki mücadeleyi eleştiremez.yenilsek bile helal olsun size denilecek bir maçtı yaşadıklarımız.
gelelim burak yılmaz meselesine,şöyle bi örnek geldi o gün gs'li futbolcuları(özellikle umut bulut) ve gs'li taraftarları(sağduyulu olanlar çok azdı) izlediğimde.burak yılmaz'ın yaptığı ahlaksızlığı kınamak ya da inkar etmek yerine hepsi karşı atağa geçip 'e burak emek hırsızıysa siz de tescilli şikecisiniz','burak kendini attı ama rererö yılında yasin sülün de kendini atmıştı' diye haksızlığı haksız bi şekilde savundular.bu mantık eşini aldatan arkadaşımıza neden böyle bi eşeklik yaptığını sormak ve hatasını yüzüne vurmak yerine,o da kadın olsaydı da seni tutabilseydi demeye benziyo.beşiktaş taraftarının ise geneli(sağduyu yoksunu elemanlarımız şükürler olsun ki azınlıkta) burak'a beşiktaş yıllarında eliyle attığı gol sonrası gerekli tepkiyi göstermiş,şike konusunda da yapıldıysa düşürülelim deme mertliği sergilenmiştir.herneyse burda burak'ı daha fazla konuşmanın manası yok,takımımızın doğru yolda olduğunu görmek yeterli.
tepedeki şarkıya gelince,o şarkı sana gelsin mustafa pektemek.çünkü onu dinledikçe pektemek'in sakatlığı aklıma geldi,geldikçe kötü oldum,sonra tekrar dinledim yine kötü oldum.hıdırellez geldiğinde sen yine tertemiz yüzünle şeref bey çimlerinde olacaksın biliyorum.bildiğim diğer şey ise mustafa pektemek herzaman gol demek!

ederlezi avela:hıdırellez geldiğinde

29 Ağustos 2012 Çarşamba

Feyruz


ortadoğu'da açan, hiçbir ateşin solduramadığı buzdan mavi bir kardelen.

27 Ağustos 2012 Pazartesi

ÇEPİĞİN PRENSİ

sanat sanat için midir yoksa sanat toplum için midir ? cevabı olmayan bu sorunun cevabı tabi ki aydın aydın...
1969 hakkari doğum sanatçı 1989 yılında istanbul  teknik üniversitesi devlet konservatuarı mezunudur. akademik eğitimiyle beraber bu sorunun cevabını arayan sanatçı çeşitli eserleriyle kanayan yaraya parmağını basmıştır. 
toplumcu gerçekçi çizgisinden hiçbir zaman sapmayan sanatçı, sanatının ilk yıllarında sanat sanat içindir cevabına yoğunlaşarak daha çok bu düşünce doğrultusunda eserler ortaya çıkartmıştır.eserlerinde yabancı hayranlarını da düşünen aydın x2 yabancı dillerde de eserler vermiştir ve bu konuda hay allah şarkısı ve klibi  önemli bir örnektir.
 ancak aydın aydın'ı sanat sanat içindir cevabı yeterince tatmin etmemiştir onun varoluşuna bu cevap uygun değildi peki ama eksik olan neydi.sanatçı sanatının doruğuna "sanat sanat içindir" cevabından "acaba sanat toplum için midir la yoksa" diye düşündüğü geçiş döneminde çıkmıştır.kuzuların sesi adlı bu şarkısında müzik çeşitliliğin yoğun olduğu( türk halk müziği, deneysel hayvan sesleri ve jazz sololar) ve dadaist bir söylem içeren şarkı sözlerine gayet toplumcu bir klip çekerek kariyerinin zirvesine çıkmıştır.

artık üstad aradığı cevapsız soruların cevabını bulmuştur tabi ki sanat toplum içindir, halk içindir, halkın bilinçlenmesi halkın önemli konularda uyarılması içindir. sanat elbette olacak ama önemli olan bilinci oluşturmaktı. sanatçının artık kafası rahattı ve halkı için şarkılar yapacaktı. ilk olarak can boğazdan gelirdi sağlık yimeyle olurdu. şarkının özellikle ilk bir dakikası 7 bölge 7 iklimi öğreterek geçmiştir. sanatçı devamında sigara yasağına uygun olarak sigaranın zararlarını ( şiddetli geçimsizlik, uzuv eksikliği, orman yangını, dumanlı iç ve dış dünya) anlattığı güzide eseriyle hayranlarının karşısına çıktı.
sanatçı son olarak sanatının toplum için olduğunu bas bas bağıran, müzikalitesiyle öne çıkan tasavvufi müziği ve evrensel sözleriyle tüm dünya halklarına suyun kıymetini anlattığı son şarkısıyla  hem sanatını hem de toplumsal duyarlılığını dünya kamuoyuna sunmuştur.

25 Ağustos 2012 Cumartesi

Behzat Ç;bir tükürdüğünü yalama polisiyesi

behzat amirimle tanışma hikayemi anlatayım bugun de sizlere.bi blogumuz var ya rahatça işeyip sıçtığımız illa ki milyonlara sesleniyomuşuzçasına artistlik yapmak lazım.hazırsınız dimi ey muhterem milyonlar başlıyorum.
biz üniversitedeyken,buraya ayrı parantez açmak istiyorum,biz üniversiteyken çok çılgındık,öyle böyle değildik yani şimdi burda anlatamam,en çok içkiyi biz içtik en çok ortamı biz yaptık en çok makarnayı biz yedik en çok sırayla otuzbiri biz çektik,en çok otostop macerasını biz yaşadık,en çok siyaset-karı-kız-maklube-ülkü ocağı-devrim türküleri zincirlemesini biz yaptık,hocalar en çok bize taktı,en çok bizdik lan işte yormayın beni anlayın amunike.(şimdiyi sormayın,sigortalı bi işte çalışıyoruz işte allaha şükür)
neyse konuyu sulandırmak istemem sevgili okurlarım,bu çılgın her günü hareket dolu üniversite günlerimizden birindeyiz yine,niyeyse o akşamı sakin geçirmeye niyetlenmişiz,artık otumuz mu bitti,felsefeden arkadaşların işi çıktı da mı gelmediler,konservatuardan nejlaların başka barda performansı vardı da mı gelmemişti hatırlamıyorum ama o gün mal gibi televizyonun başında toplanmıştık üç dört erkek onu hatırlıyorum.denk gelmiş işte kader yoksa biz çok çılgındık olm üniversitede bi anlatmaya başlasam inanmazsınız da şimdi konumuz o değil.
neticede alışkın değilim tabi böyle sap muhabbetlerine,ulan diyorum nerde bizim fen edebiyattaki elemanlar,olsalar da şarabımızı içsek,bi yandan da koysak oraya bi taş plak(aşağıya koydum arşivimdeki taş plaklardan bi örnek ki hayal edesiniz bizim o yıllardaki müthiş bohem yaşam tarzımızı) dinlesek diyee diyee düşünürken sinirlendim tabi,o sırada aklıma gidip bi çay koymak geldi sakinleşirim en azından falan dedim ama geldiğimde gördüğüm manzara hayatımı derinden sarsacaktı kim bilebilirdi ki?

çaydan sonra geldim oturdum,bizim 37 ekran televizyonda açmışlar behzat ç isminde dizi mi film mi olduğunu anlayamadığım garip bişey izliyolar.dedim bu nedir,biri de çıkıp dememiş mi 'behzat ç' ne oluyo,behzatı anladık da behzat ç ne amuğa going diyerekten içimde bir yangın körüklendi,millet dizinin ikinci bölümünü(ikinci bölümü olduğunu yıllaar yıllar sonra öğreneceğim) anlamaya çalışırken ben uzandım kanepeye içimden 'behzat ç' diye sayıklayıp duruyorum.böyle behzatı hafif ve yutarmış gibi bi vurguda,ç'sini tükürürcesine hızlı ve osururcasına öfkeli söylediğinizi düşünün tam öyle sayıklıyorum işte.beş oldu on oldu yirmi oldu ben de transa geçtim yitirdim kendimi ve içimden değil dışımdan tekrarlamaya başladım behzatı ve ç'yi.evdeki genç arkadaşlar da haliyle bu duruma öfkelendiler ve içlerinden siktirtme behzatını da ç'sini de sus da izleyelim diyerek fevri çıkışlar yapanlar da oldu,tabi bu münferit olayları tüm ev halkına mal etmedim ama o gün benim için behzat bitmişti.öyle dizi mi olurdu allasen,zaten böyle saçma isimli bi diziyi de çok kalmaz izlenmediği için kaldırırlar diye düşünmüştüm ve behzat ç'yi kalbime gömmüştüm.
sonrası ise tahminlerim dışında gelişti,o gün evde o diziyi koruyup bana küfürler yağdıran erkek insan topluluğunun da dahil olduğu izleyici kitlesiyle bu gereksiz isme sahip manasız dizi yayında kaldı ve her hafta abi behzatı izliyo musun çok manyak dizi yaaee lafları kulağıma katlanarak gelmeye başladı.
çok direndim saygıdeğer okurlarım,baştan tepkimi koymuştum bi kere bu diziye,taşağını yaptığım şey isterse türkiyenin bir numaralı gündemi haline gelsin yine de dönüp bakmam demiştim.tükürdüğümü yalamam demiştim.ne var lan altı üstü bi dizi demiştim be aslan okurlarım.
gün günü,gece geceyi takip etti biz de üniversiteyi ve o çılgınlıklarımızı bitirdik(çok çılgındık ama biz okurken söylemiş miydim?).
okul bitince tabi insan bi boşluğa düşüyo,vay be biz neymişiz ne günler geçirmişiz demeye kalmadan baba ocağına gelip akşam yemeğinden sonra ailecek çay içilen,meyveler soyulup kanepede horlama nöbetlerine dalınan bir hayata geçiş yapılabiliyo.oluyo böyle şeyler.tükürdüğünü de yalayabiliyo insan o da oluyo bazen.zaten hep derim önyargı iyi değildir,düşünmeden yargılamak en fenasıdır diye ama dinletemem kendime.ulan patlıcam şimdi,yazarken sıkıldım anasını satayım,işte kıyısından köşesinden ağır ağır bakayım bişey olmaz diye ikinci sezonda başladık izlemeye bu diziyi,yarım yamalak anladık anlamaya çalıştık derken sezon da bitti(böyle bitti diyip kestirip atıyorum ama benim ağzıma hiç böyle sıçılmamıştı ondan eminim).sonra yazın o sıcak ve koltukaltı teri kokan gecelerinde ilk sezonu izleyeyim istedim,az önce de 30.bölüm bitti,aklımda behzat amirimle ilgili bişeyler yazmak hiç yokken bu bölüm beni buraya getirdi ve sonuç bu oldu(herkesin o dilden dile anlattığı sezon finalini bitirince nolur bilmiyorum).
diyeceğim odur ki iyi ki sıçtın ağzıma amirim,seninle taşak geçenlerin de taşakları büzüşsün işallah üç vakte kadar.büzüşsün ki mutsuz olsunlar,onlar senle mutsuzluğa da var merak etme..
çoraplara bakma,yapma bunu

''Behzat: Hee, ne güzel söyledin. Saplantılıyım ben. Benden bir bok olmaz, biz seninle hep kavga ederiz, mutsuz oluruz biz seninle.
Savcı Esra: Mutsuz olalım, ne var! Biz de mutsuz oluruz. Ben seninle mutsuzluğa da varım.''

18 Ağustos 2012 Cumartesi

David Hawkins ve fazlası

galatasaray blog ve forumlarını takip ediyorum da hepsinde ortak bi görüş var,david hawkins'in takımlarına beşiktaşta verdiği katkının bi benzerini vereceği ve çok faydalı olacağı yönünde birleşmiş hepsi.fakat ben gs'li arkadaşlara pek katılamayacağım çünkü kazın ayağı o kadar da uzun değil.
giden hawkins'in ardından ağlayıp bok atma politikası izlediğim de yok,hawkins'in değerinin farkındayım ve gs'ye fayda sağlayacağına eminim ama geçen sezonki gibi parlamayacağını ligler başladığında hep birlikte göreceğimize de çok büyük inanıyorum.
uuvv beybi güzel bi hareketlenme oldu bende
birincisi ergin ataman hawkins'in geçen sezonki uçuk performansının mimarıdır,bu sene de koçluğunu yapacak kişidir ama gs'nin kadro yapısı ergin atamana geçen seneki oyun planını uygulama izni verecek bir kadro değildir.hawkins bjk'de bi nevi yokluktan ve mecburiyetten itilmişti 'takımın herşeyi' pozisyonuna.türk rotasyonu kısıtlı,hatta olmayan bir  takımda(sezonun tümüne baktığımızda tek ciddi katkıyı veren isim serhat çetin'di,o da play-offların kırılma anlarında kayboldu) yabancıların üstüne bir sistem kurmak zorunda kalan ataman,daha önceki kariyerinde rol oyuncu modelinden kurtulamayan hawkinse kaptanlığı vermişti.deron williams'ın gidişinin elbet bir gün gerçekleşeceğini ve o gün geldiğinde elinde dişe dokunan tek adamın hawkins kalacağını düşünerek yapmıştı belki de bu planı.deron döneminde yine rol oyuncusu olarak takımına katkı vermeyi sürdürdü hawkins,ne olduysa williams sonrası oldu.lokavt sonrasının kaosunda kurulan yapı(arroyo-mensah bonsu) hawkins'in ekmeğine yağ sürdü çünkü takımın herşeyi olduğunu koç ataman her maç sonu röportajında mikrofonlara iletiyor,sen saha içinde bu adamların birleştiricisi olacaksın mesajını oyuncusuna aşılıyordu.
düşünsenize durmadan en değerli olduğunuzu hissettiğiniz bir takımda mücadele ettiğinizi,herşeyin size endeksle kurulduğu(rotasyon darlığından zorunda kalındığı da denebilir) bir takımda,her maç 36 dakikalara yakın süre aldığınız bir sezonda en üst performansınızı vermezdiniz de napardınız?
arroyonun egosunu törpüleyip gelmiş olması,hawkins'in rolünde çalmayıp onun rolünü tamamlaması,erceg'in sadece parkeye çıkıp rakibine öldürücü darbe vurmayla ilgilenmesi,bonsunun atletizm ve enerjisiyle takımın tamamını yukarı çekmesi ve dudley'le başlayan diğer rotasyon elemanlarının kısa süreli görevlerine inandırılmasıyla(egosu yüksek marcelus kemp bile aldığı o kısa dakikaları trip atmadan tamamlıyordu)sistem hawkins için cennete dönüşmüştü bile.göze belki o batmıyordu ama diğer oyuncular onun ana parça olduğunun bilincindeydiler.hal böyle olunca geçen sene onun altın senesi oldu ve bana kalırsa zirvesini de o sene yaptı.

arroyo gibi sevecek misin bakalım gordon'u
gelelim bu seneye.gs'nin bu yıl kurduğu(kurmaya devam ettiği) kadro hawkins'e geçen seneki takımın lideri sıfatını verir gibi durmuyor.söylediğim gibi yine önemli bir katkı verecektir hawkins ama geçen sezonki yüreğiyle mücadele edeceğini söylemek çok zor.bi kere yeni arroyo'su gordon onu bu sene arroyo'nun yaptığı gibi ön plana itmeyi tercih etmeyebilir,kendisini cska'da izleyenler bu fikrime katılacaklardır.diğer isim henry domercant içinse bişey söylememe zaten gerek yok,henry'nin olduğu bi takımda henry asla 2.plana atılmaz,hatta birinci adam olmayı herşeyden daha çok sever.bkz;unics kazan ve yine bkz:rollerin keskin olduğu efeste tutunamayışı.ayrıca gs geçen sene bjk'nin yaşadığı türk oyuncu kıtlığına benzer bi sıkıntı yaşayacak gibi görünmüyor ve hatta yerlileri gayet ciddi süreler alan ve almaya aday olan isimler(engin atsür,furkan aldemir,göksenin köksal,hatta erwin dudley).koç ataman dar rotasyonun kendisinin en sevdiği sistem olduğunu sölese de gs'de 6 kişinin yüksek dakikalar aldığı diğerlerinin rotasyonu sağladığı bir düzen kurması imkansız çünkü takım yapısı buna uygun değil.daha n'dong ve  milan macvan gibi baya önemli isimler de var ve bunlar da sağlam süreler alan oyuncular.
velhasıl kelam bütün bunlar hawkins'in performansını doğrudan etkileyecektir ve gs'li arkadaşlarıma büyük bir ihtimalle geçen seneki hawkins'i izletemeyecektir.
ayrıca kendisinin ciddi diz sakatlıkları yaşadığını(her iki dizden de) ve geçen sene çok maça iğneyle çıktığını hatırlatmakta yarar var,sakatlanır biter gider demek istemiyorum ama bu sene aynı ağrıları yaşarsa aynı özveriyi gösterir mi emin değilim.
bir de ergin atamanın bjk'den ayrıldıktan sonra ikinci kez takımı taşıma operasyonu bu ve ilkinde efese taşıdığı oyunculardan aynı verimi alamamıştı,hatta o zamanları çok iyi hatırlıyorum çoğu taraftar preston shumpert koçla efese geçtiğinde isyan bayrağını çekmişti ama shumpert'in şu an geldiği aşama herkesin malumu.hawkins için aynı son gelir mi bekleyip görmekten başka çaremiz yok.yazıyı okuyan gs'li dostlarımın da hayallerini kırdıysam özür dilerim,sezon içinde göreceğiz artık ne oluyo ne bitiyo.
ehh benim diyeceklerim bu kadar hawkins,senin de yolun açık olsun bakalım.kaptanlığını,özverini ve kupalardaki emeğini unutmaz bu gönül..


16 Ağustos 2012 Perşembe

Gidenlerin ardından vol.3

Fink'i bu golüyle kalbimizin en güzel köşesine yapıştırmıştık.

seni de bu golün hep hatırımızda tutacaktır.ne diyelim arada bizden bahseden twitler atmayı unutma,yolun da daima açık olsun..

15 Ağustos 2012 Çarşamba

üç kornerin bir penaltı yaptığı zaman anlamalıydım üç yanlışında bir doğruyu götüreceğini. sen o kadar uğraşırsın akşam ezanı okunmadan golü atmak için ama kıça çarpıp korner olan üç toptan golü yersin.bence bu öylesine bir mahalle maçı kuralından çok öte bir futbol felsefesi. üç portekizli bir portekizliyi götürüyor. halbuki tek doğru bir net eder diğer yanlışlar olmadan.ama hayatta böyle olmayabiliyor tüm doğrularını bir yanlışla yitirebiliyorsun, yitirmediğin de olmuştur tabi değişebiliyor.tek doğruyla tüm yanlışlarını da kurtarabildiğin olmuştur.zamanlama önemli. bu arada 32 yanlış ne la her gelen top kornere çıkmış. teori de iyiyim ama retorikte feciyim.fecihi.vecihi.



14 Ağustos 2012 Salı

Şakaysa çok komik ciddiyse daha da komik


Yarmayan Batuhan Karadeniz Esprileri | Alkışlarla Yaşıyorum

videonun başları batuhanın sempatik ve esprili(!) karakterini yansıtır güzellikte geçmiş,atakan ve sarışın bayan yarılmaktan pek bi memnunlar,o yüzden oraları hemen geçseniz de pek bişey kaybetmezsiniz.
asıl güzel kısımsa 4.dakikada başlıyo,açın,sardırın o dakikaya sonra da oturun ibretinizi almaya başlayın.bi yandan da böyle bi karakter o formaya yakışır mı diye düşünün,iyice düşünün ama.
bi türlü kendini geliştiremedi diye ara ara yuhladığınız neciple,gözünüz gibi baktığınız muhammedi bi kefeye koyun,o çocukların böyle yaran videolarına denk gelme ihtimalinizi hesaplayın,diğer kefeye de batuhanı,sarışınları,ferrariyi ve kırmızı ışığı koyun.bunların hepsini yaptıktan sonra sakince iç sesinize kulak verin,içinizin size söyleyeceğini ise ben yazayım direk;


g-e-l-m-e.

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Son bakıştaki o gözler..


kayserispor-beşiktaş hazırlık maçını izlemedim.olcay iyi oynamış,oğuzhan döktürmüş,almeida açılmış diyolar ama aklım onlarda değil ki.aklıma bizim oğlandan başkası gelmiyo,zorluyorum ama yapamıyorum.baksanıza şu resme,benim cesaretimi toplayıp bakmam baya zamanımı aldı ama bi de siz deneyin.

güzel fotoşok yapmış kim yaptıysa,bobo değil o biliyorum.zaten boboyu biz tanırız,o böyle şeyler yapmaz,menajerlerin oyununa gelmez,karısının para hırsına kurban gitmez.o 13 numaradır,bizim çocuktur,necip gibi üstüne titrenir,gün ve gün büyümesi beklenir,o büyür,fenere atar,cimboma atar,hatta gider kaleye geçer top bile tutar,sonra bizim ülke kesmez gider liverpoola atar ama gol sevinciyle yüzündeki gülümseme değişmez.
beni biraz böyle hatırla

tıpkı aşık olunan kıza duyulan hisler gibi benim de sana hislerim hiç bi zaman değişmedi be olum.o ara transfer döneminde geldiğin gün,seni spor haberlerinde ilgisiz ilgisiz sundukları gün sevmiştim,6.his diyolar ya,eğer öyle bazen insanın içine doğuyosa bazı hisler,sen benim içime o gördüğüm gün doğmuştun.seni kardeşim gibi sevmiştim lan niye gittin niye..


son bişey dicem;gol atınca hala böyle mi sevinceksin kardeşim benim.bırakmışsındır demi artık bu alışkanlığını,eski güzel günlerde kaldı demi bu sevinç?evet de bari de birbirimize  en son baktığımız günlerdeki gibi güzel kalalım..

10 Ağustos 2012 Cuma

Mina Mazzini - Giorni


durduk yere adamın biryerlerine koyan şarkıların divası. o nasıl bir sestir.nakarattaki "amor mio"ya nasıl bir giriştir. ajdacım ya sonrası 'nda bugünün yarınını da düşünüp sevgilisine gidişini beyan ederken,sevgili diva mina ise  mazisinde unutamadığı sevdiceğiyle olan günlerine hasretliğini haykırıyor senden başka nessuno diyerek.

8 Ağustos 2012 Çarşamba

VİVA ZAPATA

meksikalı devrimci bugün 133. yaşını kutluyor.zapata özgürlük ve yoksul halk için toprak isteyen bir köylüydü.okyanusu hiç görmemesine rağmen aynı yıllarda benzer sorunlarla mücadele eden Rus devrimcilerine de yardım etmek istiyordu...Emiliano Zapata başkanlık sarayını, iktidarı eline geçirdikten sonra dahi asıl amacından sapmadı ve başkenti terkederek çiftliğine geri döndü.siyasi iktidar onun felsefesinde yoktu.isteği sadece toprak ve özgürlüktü (tierra y libertad).
 pancho villa - emiliano zapata başkanlık sarayındaykene (1914)


Zapata devleti ele geçirmek istemedi, ezilen halkı için halkla beraber diktatörlere, toprak ağalarına, çıkarcı siyaset adamlarına başkaldırdı.1919da ihanete uğrayıp öldürülmesine rağmen  kanı latin amerikanın yoksul köylülerinin damarlarına karışarak yaşamaya devam ediyor.

"yurda ve halkın özgürlüğüne düşman olanlar her zaman
halkın soylu davası uğrunda kendilerini FEDA edenlere haydut gözüyle bakmışlardır" Emiliano Zapata


bir zapatist köylü

Gidiyorum şimdi elimde çanta

baştan söliyim ne olimpik sporcuyum ne de derya büyükuncu gibi 6 kez katılıp oralarda bulunmuşluğum var,hayatımda bi kere yurtdışına çıktım onda da neyse konumuz o değil şimdi.olimpiyat başlamadan önce akrabalarımdan biriyle iddiaya girdik,1 altın bile alamayacağımızı iddia ediyordu kendisi ve abim dediğim bi insan olmasa orda totomu açar sol lobumun kahkahalarını ona doğru serbest bırakırdım ama saygı şeysinden şey edemedik işte.dedim ne 1 altını kafadan 5 altınımız var,hatta 2008e göre(1 altın,4 gümüş,3 bronz) patlama bile yaparız diye aşırı güvenle iddiamı ortaya koydum.boru mu lan tarihin en kalabalık olimpiyat kafilesiyle gidiyoduk londralara,5 altını biz oramızı buramızı kaşısak bile alırdık ordan demi,alırdık lan he?
sonuçta noldu nagihanla beraber önce spor bakanımdan sonra da iddiaya girdiğim abimden özür diledim.olimpiyatlar bitmedi belki ama iddiayı kaybettim diyebiliyorum çünkü yüzmeyi bile unutturan,erken çıkış hatasının bile tarihini değiştirecek derecede saçmalatan,ben bu kilolaları antrenmanda dahi kaldırmayı denemiyodum o derece iyiyim ama neden böyle oldu anlamadım dedirten,durmadan spor bakanından özür dileten bi 'baskı'dan söz ediliyo.benim anlamadığım milli sporcu hele hele olimpik milli sporcu kendine özgüveni en tepede olan insan değil midir? altın alın hepiniz demiyorum,yarıştığı dalda baskı yüzünden elenip ağlayan,en azından deneyip yenilecek kadar bile mücadele edemeyen insan nası milli sporcudur onu çözmeye çalışıyorum.elinden geleni yaparsın başaramazsın orası ayrı ama baskı var yapamıyorum,buranın atmosferi farklı,çok etkilendik dışardan demek insan kandırmaktır.nevin yanıt'ta baskı yok mu,ya da kadın basketçilerimizde,bugun rıza kayaalp konuştu adamın vücut dilinden hiç baskı hissediyomuş gibi bi hal sezdiniz mi? nevin koştu mücadelesini verdi başarıyla bitirdi olimpiyatları,tıpkı rıza gibi tıpkı kadın voleybolcularımızla basketbolcularımız gibi.bu olay tamamen büyük sporcu olmakla alakalı ve birilerinin büyük sporcu olmayanları aşırı(!) motive etmesinin sonucu.o karizmatik ses tonuyla sporculara hitap edip,madalyaları toplayıp gelin demekle olmuyomuş demek ki bu işler.ya da madalya değil de çantaları toplayıp geliniyomuş böyle baskı(!) yaratınca.zaten ben hep demiştim suçlu demet akalın diye,o yaratıyo ülke gençliğinin üstünde bi baskı,o baskı da bizim sporcuları geriyo işte,ah demet ah yaktın hepimizi..

demet akalın hepimize gelsin;üstümde kurtuduğun edepsiz baskıya dayanamıyorum..

ayrıca hala bahri tanrıkulu ve aslı çakır alptekin gibi sporcularımızın da o kafilede yer aldığını bilmek ümitli olmaya yetiyo,varsınlar madalya alamasınlar,en azından bana güven veriyolar,daha yarışmaya başlamadan 'kaybedecek abi bunlar' demiyorum hiç olmazsa..

6 Ağustos 2012 Pazartesi

Maradona Kardeşliği

hugo (el turco) maradona  -  raul (lalo) maradona  

bir gelenek daha bozulmadı ve bu ikisi de tıraş çıkmışlar. hugo lakabının  hakkını birazda olsa vermiş. ascoli  ve rayo vallecano da soyadı namına bir şeyler yapar umuduyla denenmiş ancak ne ara pasları 10un gibi ne adam eksiltmeleri. el turco da böyle olmayacak arkadaş düşüncesiyle kendisini dönemin katar'ı japon liginde bulur ve show must go on diyerek 153 maçta 81 gol atmış ve aile kütüğündeki yerini nufus müdürlüğünde  düzelttirerek 2. sıraya geçmiş. lalo ise futbola 10un yeteneğini gören ve  "aynı tabağa kaşık sallamışlar, aynı odanın ossuruğunu solumuşlar vardır bunda da bir şeyler"  diye düşünen boca hocalarının gazıyla başlamış. ama olmayınca olmuyor "atamıyom işte atamıyom amk" nidalarıyla kariyerini noktalamış.

 hugo ve lalo'nun veya herhangi biri abilerine ayak uydursa yeşil sahalarda taçibana kardeşleri görebilirdik.ancak 10un yanında en mükemmel futbolcu bile teferruattan öte olamazdı.




kazuo - masao tachibana 
(nankatsu - hanawa maçı öncesi bir kare)

5 Ağustos 2012 Pazar

Algıda sıçıcılık

olimpiyat oyunlarında özellikle de atletizm branşında hep sprinterler ya da kısa mesafe koşan atletler daha ön planda olmuştur,biraz daha netleştirmek gerekirse olayı;medyada sprinterler david beckham ise uzun mesafe atletleri ali eren beşerler popülerliliğinden ileri gidememiştir.david'i hepimiz tanırız onu hatırlatmamıza gerek yok ama hafızalardaki ali eren'i bi tazelesek iyi olur sanırım.
ali eren beşerler
ali'yi solumuza aldıktan sonra devam edelim.neyse ne diyoduk,bu uzun mesafe sporcuları neden hep göz ardı edilir onu bulmaya çalışıyoduk,tamam sporun her dalını seven gençlerimiz buna itiraz edecek ama bi de medya boyutu var işin.spot ışıklarının altında tyson gay dururken,hyunsub kim(bu kim diyosanız azcık aşağıya alalım sizi) hep geri planda kalır,bu düzen böyledir.peki bunun sebebi nedir,neden bu adamlar bir reklam yıldızı olamamışlardır,neden boy boy resimleri çıkmaz bunu uzuun uzuun düşündüm.günlerimi,aylarımı,yıllarımı neredeyse hayatımı verdim bu işe ve sonunda buldum.çok temel iki neden sayıcam şimdi;
1)sprinterlerin kas kütleleri ve kasların erkeğin tipini düzelltiği sanrısı.
2)malesef üzülerek ağlayarak da olsa bunu açıklamak zorundayım,uzun mesafecilerin gizli bir ali eren beşerler topluluğudan oluşması ve ali eren kriterlerini sağlayamayanların uzun mesafeye alınmaması.


şimdi bu kanıya nası vardığıma gelince,uzun araştırmalar sonucu erkekler 5 bin,10 bin,maraton,20 ile 50 km yürüyüş branşlarındaki sporcuların resimlerini tek tek inceledim.elde ettiğim sonuçlar ise üzülsem de tezimi kanıtlar nitelikte.size şimdi bu branşlardaki sporcuların hepsini tek tek gösteremem ama gözüme bir çırpıda çarpanları şöyle bi tanıyalım;



Ali Mabrouk El Zaidi-maraton-libya
Nathan Deakes-avustralya-50 km yuruyus
Miguel Angel Almachi-ekvador-maraton
Soufiyan Bouqantar-fas-5 bin kosu
Youngjun Byun-kore-20 km yuruyus                      
Hyunsub Kim-kore-20 km yuruyus
 işte sollu sağlı tezimi destekler nitelikteki kanıtlar.
 miguel angel'i mesut özil'in zonguldak'tan akrabası olabileciğini düşündüğüm için,nathan'ı gözlerine vurulduğumdan,hyunsub kim'i de ortaokul resimlerinde bana benzediği için aldım.şimdi bu adamları görünce neden bir usain bolt popülerliğinde eleman yetişmediğini anlamış oldunuz sanırım.


en alttaki üçlü dingillere gelince,onlar her kesimde karşımıza çıkan üç beş münferit karakter,o üçünün standartları azcık yükseltmesini tüm camiamıza mal etmek kesinlikle doğru olmaz ve kendilerinin en kısa zamanda camiamızdan ayrılıp bilbordlara konu olmalarını temenni ederiz.
 not;sağ alttaki mohamed farah bu gece 10 bin metre finalinde altın madalyaya uzanıp hem yeteneklerini hem kendisini gösterme fırsatı buldu,dileriz şöhreti uzun soluklu olur,manşetlerden inmez.
Miguel Angel Lopez-ispanya-20 km yuruyus


mohamed farah-britanya-10 metre
Milos Batovsky-slovak-50 km yuruyus

 bayanlara yönelik analizin de çok yakında geleceğini belirtir,maksadımızın muhabbet olduğunu not düşerim;


4 Ağustos 2012 Cumartesi

Beşiktaş'taki kel adam #1

ne bir lokma ekmek
ne bir kızı sevmek
seviyoruz seni
BAKİ MERCİMEK
sağda solda aradığımız  "beşiktaşın çocuğu" kalıbını sonuna kadar hak edecek bir adam. profesyonelliğin ete kemiğe burunmuş hali. belki yetenekliliği tartışıldı ama beşiktaşlılığı asla. o bugün ilk yaşını kutladığı oğlu noah'a beşiktaş sevgisini öğreten bir baba.

3 Ağustos 2012 Cuma

Gidenlerin Ardından vol.2

maccabi tel avive gittin,kariyerinde büyük bi sıçrama yaptın,belki final-four belki euroleague şampiyonluğu görceksin ama sarı renkler sana gitmez be pops,yakışmaz iğreti durur,boğar seni.
biliyo musun pops göğsüm daralıyor,yüreğim kanıyor,olmasaydı sonumuz böyle.keşke olmasaydı be pops,bitmeseydi bizim öykümüz böyle..


ama en çok bizi sevdin dimi pops?biz baya sevdik de çünkü..

2 Ağustos 2012 Perşembe

Gidenlerin Ardından

Alman Ernst ile bugün yollar resmen ayrıldı.gidişini biliyorduk ama gözle görmek daha bir koyuyor adama. sen belki profesyonellik gereği hak ettiğin paranın karşılığını vermek için mücadele ettin ama biz buna alışkın değildik. aldığın ücretin karşılığını vermek, 90. dakikada sofya ağlarını havalandırmak, biz bunlara alışkın değiliz. unutulmayacaklar listesine bir isim daha...

Epic fail*

pazartesi bi arkadaşım butik otelin tekinde işe başlamış,sabah 8de açık büfe kahvaltı servisinden nasiplenen turistlerin artıklarını toplamış önce,öğlene doğru hızlı bir yükseliş göstererek personel müdürü olmuş,otele yeni gelen turistlere odalarını gösterip rehberlik etmiş,akşama doğru da bir sıçrama daha gerçekleştirip ceo olmuş.artık tüm işler ondan soruluyormuş,rezervasyon,sipariş,rehberlik,organizasyon vs vs hepsi.sonra saat geceyarısını geçmiş 1 buçuğa dayanmış.arkadaşım artık yatağına yatıp vay anasını ben neymişim diye düşünecekken sabah tekrar kaçta iş başı yapacağını sormuş,ceo ama hala bi patron değil sonuçta.neyse patrondan 7-7 buçuk cevabını aldıktan sonra geçmiş yatağa,düşünmüş düşünmüş bi hesap yapmış tam 17 saat sürmüş bugunkü mesaisi,ceo olmuş ama 17 saati gitmiş.ee ne var lan bunda yapraaam diyen başka arkadaşlar olabilir ama hikayenin kahramanı olan arkadaşım günde 7 saat uyuyup 17 saat ayakta kalmam ben diyip ceoluk hayatına ve hızlı iş kariyerine veda etmeye karar vermiş.canı tatlıdır zaten bu pezevengin,hemen pes eder,hırs yoksunu kolaycının biridir,ben tanırım yakından.para kolay kazanılmıyo lan dallama diyip dalasım da gelir bazen ama kafa yapısı farklı işte bu sığırın,dengesizin teki.
olayın sonuna geleyim artık sıkıldınız farkındayım,düşünceler düşünceleri,iradesizlikler iradesizlikleri kovalamış ve sabah olmuş.7de uyanmış otelimizin yeni ama istifaya hazırlanan ceosu,bi eline bavulunu almış,diğer eliyle de zafer işareti yapmış ve sağa sola sloganlar atarak güneşin doğduğu tarafa doğru sessizce yürümüş.sanırsın ki kapitalizmi yenmiş,sanırsın ki ezilen halkları kurtarıp dünyaya adalet getirmiş puşt,öyle gururlu öyle artist anlatıyo ki yediği haltları sormayın.rüyasında kediler çav bella çav bella çav çav çav diye mi mırıldandı naptı bilmem ama son bi kez konuştum dün kendisiyle,yine çakma bohem,gereksiz idealist ve hep korkak kaldığı hayatına geri dönüp kabuğuna çekilmiş,ee şimdi napcan be olum diye sorduğumdaysa yüzüme eblek eblek baktığını ve çaresizlikle boynunu eğdiğini hatırlıyorum.sonuç olarak biraz üzüldüm tabi ama sonra siktir et ibneyi kendi bokunda kavrulsun bi o mu kaldı düşünülecek dertlerden dedim ve ayrıldım yanından.mağdur arkadaşımdan geriye de bi avuç yalanla bu kaldı aklımda;



bu saçma hikayeyle beyninizi bulandırdıktan sonra günün asıl güzelliğine geçeyim,bugün kırklarelindeydi beşiktaş,avusturyanın ismini telaffuz edemediğimiz bi kentinde alman 5.lig takımlarıyla değil de kırklareliyle hazırlık maçı yapıldı.ne güzel de oldu,küçücük kentte kim bilir kaç insan yeniden 'iyi ki beşiktaşlıyım beyaa' diyerek daldı uykuya.beyaa ekini de laubalilik olsun diye koymadım cümlenin sonuna adamlar harbiden gücümüze güç katıyo beyaa.



dip not 1: Epic fail:türkçede 'mallaşma ya da göte gelme' anlamına gelen bir ecnebi terimidir
dip not 2: Benim hiç arkadaşım yok.