21 Kasım 2012 Çarşamba

feyruz


rivayet odur ki lübnan iç savaşı sırasında radyoda feyruz çıkınca silahlar surarmış. sesine en ihtiyaç duyulan günlerde doğum günün kutlu olsun barış meleği.

20 Kasım 2012 Salı

çılgın çocuk iso geçmiş olsun


nazara mı geldin be ooğlum. her maç adını zikrettik " neyse ismail gelir dertler biter"  dedik göze geldin. şu fotoğrafı görene kadar inanmadım sakatlandığına ama sadece yüzün bile sakatlığının ne derece kötü ve yıkıcı olduğunu anlatıyor. sen yeter ki toparlan senin için borala bile katlanırız. sabret ismail gol sevinçlerinde  milletin sırtına atlayacağın günleri hayal et ve gülümse biraz.

Black Books

buraya yolunuz düştüğüne göre bu dizi tam size göre.(bunu alan bunu da aldı.) yani eminde olamadım bak şimdi "herkes ingiliz sitcomu izlemez" diyorlar.ama sitcom dedik diye de bizdeki ve diğer ithal aptal sitcomlarla da karıştırmamak gerek.


ilk 2 bölümüne sabrettikten sonra enfes bir 3. bölümle bağımlısı olacağınız dizi sadece 18 bölümden oluşuyor lütfen bilinçli tüketiniz uyarımızı önceden yapalım ki sonra " vay efendim bu 35lik rakı gibi hemen bitti" demeyin.
olaylar  tükkan sahibi sosyopat,  ayyaş, sigara tiryakisi, üşengeç, pisliğin bayrak sallayanı, iletişim kurmayı sevmeyen, agresif tavırları özellikle saçları ve çıkartmadığı siyah ceketiyle behzat ç.' yi fazlasıyla andıran Bernand Black, eski bi milyoncu,yalnız, alkolik Fran Katzenjammer ve yuttuğu kitapçık sonrası aydınlanmış olarak tekrar hayata dönen eski muhasebeci yeni çırak, histerik, temiz, bir o kadar da saf  Manny Bianco arasında geçiyor.
hayattan fazla bir beklentisi olmayan, mevcut düzene uymayan sistem dışına itilmiş karakterlerin canlandırıldığı dizide 4.50£'luk şarapla vedat milorculuk oynamak, bok içinde yüzen evin temiz olduğunu idda etmek, sarhoş şekilde son ses müzikle dans adı altında tepinme, bernand üşengeçliği(ki adı konulmaz bir üşengeçlik) ile kendimizden bir şeyler görebileceğimiz gibi iznik restaurant , türk lokumu, ince belli çay bardağıyla da türkiye' ye selamı çakıyorlar.

19 Kasım 2012 Pazartesi

Manuel Fernandes vs Deron Williams

                                dostum buna orta demişsin ama bu bildiğin alley-oop pası.


16 Kasım 2012 Cuma

Partizan-Beşiktaş

yürolig grubumuzdaki takımlar belirlendiğinde kafamda yenilebiliriz diye kurduğum tüm maçları kaybetti beşiktaş.barça ve partizan deplasmanlarıydı bu kayıp olarak tahtaya yazdığım mücadeleler.rytas deplasmanında da yalan yok evsahibini daha avantajlı görüyordum ki takımım beni güzelce göt etmesini bildi ve kazandı.fakat bu hafta aynı tatlı göt oluş hissini yaşayamadım.yine de maç içinde rakibi devamlı yakalamaya yaklaştığımız ama sürekli de elimizden kaçırdığımız bir basketbol mücadelesi yaşadık.hal böyleyken iki üç kritik hatayla kaybetmiş olmak ve 16 sayılık ilk maç avantajını kaptırmayıp ikili averajda partizanı altımızda tutmak top 16 iddiamız açısından geceyi karlı bitirmemize neden oldu.
gece herşeye rağmen karlı bitti dedik ama göze batan eksiklerimizi de pollyanna olup görmezlikten gelmek biraz zor oldu bu akşam.hepsinden önce takımda hala voltran oluşmuş değil.voltrandan kastım kemik bir hücum üçlüsü,devamlı güven duyacağınız bir athos porthos aramis silahşör üçlüsünün yaratılamamış olması.avrupada oynadığımız bütün maçlarda ve ligdeki karşılaşmalarda elimizde her maça aynı skor gücünü yansıtacağını bildiğimiz ve şimdiye kadar yansıtan tek bir oyuncuya sahibiz;o da curtis jerrells.d'artagnan'ımız saha kenarında tüm ihtişamıyla takımını bir seviye yukarı çıkarmanın mücadelesini yapıyor ama parkede henüz henüz o silahşörler tam oturamadı.vaziyet böyle olunca bizim maçlarımız da jerrells'a eklediğimiz yancıların performansına endeksli halde seyreder oldu.rytas maçında bu maçta olduğu gibi markota o yancı rolünü üstlendi ama rytas maçı kazanılırken bu maç kaybedildi.nedeni ise oldukça basit.iki kişinin nesi var üç kişinin sesi var.rytas maçında cevher ve dasiçle gelen 4 numara katkısı ve tutkunun falkerla yarattığı oyunlara eklediğimiz savunma performansı maçı almıştı.jerrells-markota ikilisi ise bugun hucumda neredeyse sıfır destekle oynadılar.muratcan ilk yarıda takımı iteleyip oyunda tuttu,ikinci yarı birazcık dasiç o görevi üstlenir gibi oldu dedik o da lulic'le yaşadığı atışmanın ardından hem maçı hem kendini bitirdi.aslında dasiçten önce ben 3.silahşör olabilirim dedidiğini duyar gibi olduğumuz bir christopher vardı ama ona da ilk partizan maçından sonra ne oldu bilen yok.
d'artagnan dertli
güvendiğimiz bu dağlara kar yağınca takımın hücumunu şekillendiren oyuncu sayımız çok kısıtlandı ve pionirden mağlup ayrıldık.ayrıldık ama bi an önce d'artagnan'ın christopher ya da dasiç'e kendi rollerini hatırlatması gerek.hatta serhat çetin'e.kendisi benim geçen seneki başarıda(bir bjk basket yazısı yok ki geçen senenin adı anılmasın) aslan payı verdiğim bir isimdi.ama bu sene ya geçen seneki takım arkadaşlarını özlediğinden ya da hawkinsi aldın dudley'i aldın beni niye almadın diye ergin atamana tavır koyduğundan bi türlü kendine gelemedi.son periyotta kritik bir üçlük soktu şimdi kendine gelecek heralde dedikten sonra bir top kaybı bir faulle kendine gelmek yerine benche geldi.eğer bu takım jerrells'a yancı değil ortak bulacaksa serhat'ın christopher'ın ve dasiç'in bir an önce toparlanmaları şart.peki beşiktaş bu kadar kötü gününde olan oyuncu topluluğuna rağmen nasıl oyunda kaldı? muratcan ve vidmar sağolsun devamlı umut pompaladılar takıma ve bize.muratcan ilk yarı vidmar da 3.çeyrekte kritik eşik olan 5 sayılık farkı kapattığımız dakikaların baş mimarıydılar.

özellikle muratcan ilk yarı topu taşıma yükünü jerrells'tan aldı ve onun skorunun patladığı anlara tanıklık ettik.takımda görünen temel sorun olan 'ver jerrells'a ya o hücumu bitirsin ya da onun penetresiyle beraber kanatlara açılan şutörlerimize boş üçlük pozisyonu yaratılsın' hücum prensibine çeşitlilik kattı ve fark yarattı.tabi ki herşey anlattığım kadar basit değil ama ana hucum felsefemiz kabaca böyle tasvir edilebilir.muratcan da tam burda devreye girdi ve hem vidmarı besledi,hem de dolaylı yoldan jerrells'ı.bu hücum kısırlığını gidermemize yardımcı olan bir diğer isim tutku idi ama ondan bu akşam yararlanamadık.vidmar ise öyle bir 3.çeyrek oynadı ki o şanssız 3.faulü almasa büyük ihtimalle o çeyreği artı dörtlük bir sayı farkıyla kapatacaktık.savunmada boyalı alanı çok güzel doldururken hücumda da set tempomuzu yukarıya çekmeyi başarmıştı.gel gelelim ki her güzelin bir kusuru varken onun da bugun iki kusuru birden hortladı.hem faullerde bir baby shaq sendromu yaşadı hem de en verimli oynadığı zamanlarda 3.faulünü alıp kenara geldi.maçta o kenara geldikten sonra koptu bana kalırsa.falker da erken faulle kenarda oturunca savunmamızın temel iki direği çökmüş oldu.vidmarın boşluğunu dasiç ve markotayla kapatmaya çalışan erman kunter yanlış tercih yaptığını dasiç üzerinden yediğimiz sayılar sonrasında anlamıştır sanırım.dasiç yerine barış hersek hamlesi daha bir direnç katabilirdi diye düşünüyorum ama d'artagnan'ın düşüncesi başka olmuştur kesin diyip susuyorum.
netice itibariyle korkunç faul yüzdemize eşlik eden savunma dengesizliklerimiz maçı aldı gencecik partizana verdi.bize de güzel dersler çıkardığımız(çıkardığımızı umuyorum) bir maç yaşattı.dilerim önümüzdeki mücadelelerde athos ve portos'umuz aramis'ine kavuşur.kavuşacaktır ben inanıyorum.

15 Kasım 2012 Perşembe

atom fiziğine de profesörlüğe de lanet olsun


şimdiye kadar izlediklerimiz golse bu ne ? hayvansın ibra !1!! isveç'in gelene gidene 4'lük tarifesi devam ediyor.neyse ben gideyim bi çay koyayım bari

11 Kasım 2012 Pazar

Arathorn oğlu aragorn

ortadaki kırmızı feda giymiş arkadaş yeni amigomuz,orta dünyadan geldi.

9 Kasım 2012 Cuma

Lietuvos Rytas-Beşiktaş

cska ve fener maçlarını izleyemedim isteğim dışında gelişen ve 40 gün 40 gece süren doğumgünü kutlamalarım yüzünden.o yüzden o maçlardaki yenilgileri uzun uzadıya değerlendiremeyeceğim.yine de biliyorum ki takım benim yokluğum yüzünden o mağlubiyetleri aldı,hem onlar adına hem de kendim için üzgünüm,tekrarlanmaması için elimden geleni yapacağım.maçları izlemediğimi söyledim ama erman kunter'in fener maçından sonra yaptığı 'türk oyuncular pas vermeyi bilmiyor' açıklamasından haberdarım ve yenilgilerin oyun içinde aşırı durağanlaşmadan kaynaklandığını az çok kestirebildim bu geceki maçı izledikten sonra.
paslaşmayı da mı ben öğreteyim genşler
rytas takımı litvanya ekolünün köklü takımlarından,her daim çekinilmesi gereken güçlü bir ekip ama geldikleri ekolün imzası olan oyuncuları barındıran bir takım değiller.litvanya denilince akla gelen fundemantali yüksek ayağı hızlı skor gücü fazla olan uzun oyuncuları yok,yine hep keskin şutörlerin yetiştiği topraklara sahip olmalarına rağmen o tarz bir şutöre de sahip değiller(%29la üçlük attılar,7/24'lik bir isabet oranıyla).ve yine yetiştirdikleri önemli guardlara rağmen ellerindeki en önemli yetenek ve oyun kurucuları sırbistan doğumlu nedovic.hal böyle olunca beşiktaş oyunu isterse alacak istemezse rytas oynayacak ve ona göre şekillenecekti.ilk yarıda da beşiktaş genelde oyunu istememeyi tercih etti.erman kunter'in yakındığı oyuncular hücumda statik kaldılar,jerrels topu getirdi çoğu zamanda getirdiği topu kendisi potaya götürdü.üstüne bir de ribauntlara yardımı elzem olan kısalarımız o görevlerini aksatınca rytas bir ara arka arkaya 3 hücum şansı yakalayacağı ribauntları çeker oldu.hem düşük bütçeli,hem de pota altında uzuuun kuleler yaratan pivotlara ya da yaldır yaldır yardıran oyunun statikliğini aşmanızı sağlayan yıldız guardlara sahip değilseniz yapmamanız gereken tek şeyin savunma direncini azaltmak olduğunu biliyor koç.beşiktaş ilk yarıda genelde koçunun bildiğini ve yapılmasını istediğini değil de inatla istediğinin tam tersini yaparak rakibini oyunun içine çekti.peki nasıl oldu da oyundan kopulmadı?
kopulmadı çünkü serhatla tutku oyuna dahil edildi.bir de muratcan'ın rakamlara yansımayan ama takımı iten enerjisi var tabii.beşiktaş 10 üzerinden 7lik oyuncularla hatta bazı yerlerde 6lık oyuncularla kurulu bir ekip.bir farmar ya da bir mccalebb yok ama topu paylaşırsa(ki koçun paslaşmaktan kastettiği bu,asist fazlası bir ekip yaratmak) puanı 10 üzerinden 8lere 9lara çıkan oyunculara sahip.jerrels gibi,markota gibi,christopher gibi.2 numaraya kayıp bitirici rolüne soyunduğunda jerrels'ın geçirdiği evrime hepimiz tanıklık ettik.christopher da bugun o yüzden verimli olamadı bana kalırsa,topu potaya atan oyuncu olmaktan ziyade devamlı topu potaya götüren ve zorlayan oyuncu pozisyonundaydı.hala rollerin tam oturamadığını ve hala zamana ihtiyacımız olduğunu onun performansından anlayabiliriz.serhat,tutku ve muratcanın oyun içindeki bu durgun zamanları koçun istediği oyuna yaklaştırarak bitirmede kritik rollerde olduklarını da gördük maç boyunca.tutku'lu ve jerrels'ın iki numaraya kaydığı oyun devamlı bir fazla pas yapılan,hızlı ve uzunların etkili olduğu(falker bile tutkunun ikili oyunundan sayı çıkardı daha ne olsun) tarzda oynanırken dümen jerrels'tayken takım daha durağan bir yapıya bürünüyor.keza serhat parkedeyken içeriye penetreleri ve screen çıkışlarından bulduğu sayılarla o dinamizmi sağlamakta başarılı.takımda gördüğüm ve koçun da gördüğünü düşündüğüm en büyük eksiklik olan hücum kabızlığını aşmanın tek yolu da topu döndüren bu oyuncuların daha çok dakika alması ve jerrels'ın iki numarada daha fazla kullanılması olacaktır kanımca.
 
arkaya at kanka




bugunkü galibiyetin gelişi de yukarıda bahsettiklerimizin uygulanmaya başlanmasıyla oldu.tutku'nun falker'ı beslemesi,markotanın doğru zamanda topla buluşturulması,serhat'ın kendi oyununu oynaması ve jerrels'a doğru pozisyon hazırlanmasıyla maçı kopardı beşiktaş.markota ve dasiç ikilisinden 21 sayılık verim alınması(dasiç hakkında yorum yapmıyorum,totem denemesindeyim,yorum yapmayınca iyi oynayacak bugunkü gibi göreceksiniz),jerrels'ın rakip potaya 27 sayı bırakması ve takım asist sayımızın 12 olması maçın kritik rakamlarıydı.ama ben bugun en büyük payı falker'a vermek istiyorum.maç bitimine 3 buçuk dakika kala fark 4 iken markotaya indirdiği top,onun dönüşündeki en kritik savunma ribauntını çekmesi(maç boyu bu konuda ne kadar zorlandık herkes gördü) ve yine maçın bitimine bir buçuk dakika kala jerrels'a yaptığı perdeyle ona boş koridoru açıp rytas'a son darbeyi vurması benim gönlümde maçı kazandıran isim olmasına yetti.sonuç olarakta geride top 16 için yarıştığımız üç rakibimizi de yendiğimiz(iki tanesi deplasman galibiyeti üstelik) ve  koskocaman avantaj yakaladığımız güzel bir basketbol gecesi kaldı.bitirişi de bugunün kahramanı falker'ın jamaika forması altındayken seslendirdiği güzel bir türküyle yapalım;

bir ufak dipnot;bizim maçımızdan sonra yayınlanan cantu-fener maçını izledikten sonra,o takımda atıl olarak kullanılan kaya peker(bütün iticiliğine rağmen) ve barış ermiş'in bizim ekipte olsalar ne kadar büyük fark yaratabileceklerini düşünmeden edemedim.özellikle kaya çok büyük etki yaratırdı.böyle atıl kullanılıp da bizde büyük etki yaratacağını düşündüğüm bir diğer isim de ermal kurtoğlu.onla tutku açık'ın kuracağı bağ bizi iki üç tık yukarıya çekebilirdi.nasip kısmet tabi bu işler..

4 Kasım 2012 Pazar

Dalida


kahire' ye göç etmiş bir italyan ailenin fransız vatandaşı kızları yolanda gigliotti akdenizin sesidir nazarımda. her ruh hali içi şarkıları bulunan dalida sanat hayatında sürekli yükselse de iç dünyasındaki çöküşlere intihar denemeleriyle son vermeye çalışmıştır.hayatındaki erkekleri intiharla kaybeden dalida bir çok  röportajında intihara meylini gizlemez. "nasıl doğacağımı seçemedim ama nasıl öleceğimi seçebilirim." intihar notunda insanlardan anlayış bekleyen ve af dileyen yalnız elmas bir kraliçe.

1978 yılında beşiktaş'ın 75. yılı etkinlikleri kapsamında beşiktaş- fenerbahçe maçı için beşiktaş davetlisi olarak istanbul'da.

oligarkspor vs katar saint germain

futbol romantikleri şikayet etse de çoğunluğun hoşuna gidiyor endüstriyel futbol. ağzımızdan salyalar akarak tv karşısında şampiyonlar ligini izlerken tuttuğumuz takımında öyle mücadele vermesini, golleri atan yıldızların gönül verdiğimiz renklerde olmasını düşleriz. sahadaki oyunu değil kadrodaki yıldızları karşılaştırırız.takımda yıldız kalmayınca ezik hissederiz kendimizi. biz romantikler üzülsek de nostaljiyle avunur, yinede 2. ligdeki şehrin takımının ya da mahallenin amatör takımının maçına gitmez eleştirdiğimiz endüstriyel futbolu tüketiriz.

menajerlik oyunlarında bile o kadar para vermediğimiz oyuncular misli ücretlerle transfer piyasasında el değiştirir olmuş. başkanlar/krallar/zengin çocukları hayallerindeki futbol takımını kurmak için milyon eurolar basarken taraftarı da storelerde lisanslı ürünlere abandırıyor. endüstriyel futbolun tek çıkış noktası aşağıdaki video da bence. teknolojik sistem daha geliştirilerek kulüp sahipleri oluşturacakları uluslararası bir ligde ps tadında takımlarını hem yönetir hem izlerler.
kasabian'lar dan tom  ve darren bent mücadelesi. sistem güzel ama bent'e bozuk kolu vermişler.

2 Kasım 2012 Cuma

Bir Zamanlar Brescia'da

veya bir zamanlar brescia vardı ne oldu ona da olabilir başlık lakin ki öyle değildir. 2000lerin başındaki kadrolarına baktığım zaman "ulan şu adamlar aynı jenerasyon olsalardı" demeden duramıyorum. tabi brescia dediğimiz zaman herkesin aklında tek isim geliyor.il divin codino. brescia'ya ya gollerinden çok bir kimlik, karakter kazandıran uğruna savaş çıkan son futbol ilahlarından brescia'nın herşeyi roberto baggio.
"mavinin yanına beyazı koyduk
yıllardan beridir hep seninle coştuk 
yağmur çamur demeden peşinde koştuk
brescia sen bizim herşeyimizsin "

1991 yılında başlayan mircea lucescu' lu 5 sezon ve 2000 yılına kadar sürekli küme düşüp yüklesen bir takımdan kaptan kral' ın önderliğinde veteran ve genç yeteneklerle harmanlanan brescia 2000-2005 yılları arasında serie A da mücadelesine devam etti.sadece bu beş yıldaki bazı futbolcular bir birine yetişebilseydi arikaa bir brescia izleyebilirdik. kubilay türkyılmaz, ıglı tare,dario hübner, andrea pirlo, pavel srnicek, petruzzi, bonera, stankevicius, federico giunti, matuzalem, guardiola, luca toni, appiah, mauri, anthony seric, bilica(bu adam baggio ve guardiola ile aynı takımda oynamış! ya ben lan neyse bir şey demiyorum) pierre wome, luigi di biagio, matias almeyda, marek hamsik, delvecchio. en büyük istikrar, istikrarsızlık mottosuyla krala selam yola devam.


bizde genç olduk                                         italyan kartalı 

     patlamaya ramak kaldı                                   hirsizsin


 "italya'daki panpalarımla capsli yalanına sokuyumculara gelsin"